14 Kasım 2013 Perşembe

Düşünmeyi Nasıl Öğreteceğiz?

Descartes, "Düşünüyorum, öyleyse varım" derken yaşadığı çağa ve sonraki çağlara müthiş bir ilham vermişti. Verdiği ilham sonraki dönemlerin sadece düşünce hayatına değil, varoluş nedenlerine dahi tesir etti.
Peki düşünme sürecinde nelere ihtiyaç vardı? Descartes dört tane kuralı temele oturtmuştu:
  1. Açık seçik ve belirgin fikirler dışında hiçbir şeyi kabul etmemek
  2. Her sorunu çözümü için gerekli sayıda parçalara ayırmak
  3. Düşünceleri basitten karmaşığa doğru sıralamak
  4. Gözden kaçmış bir şey olup olmadığını sürekli kontrol etmek
Bunları yapabilmek için düşünmekten, sorgulamaktan ve denemekten korkmamak gerekiyordu.

Son zamanlarda çocuklarla yaptığım çalışmalarda dikkatimi çeken konu, onların bu dört prensipten ciddi şekilde uzaklaşmış olduklarıydı. Adeta bir düşünme tembelliği içinde, sadece sunulan bilgiyle yetinen ve mümkünse sunulacak bilginin olabildiğince kısa formül halinde verilmesini beklentileyen bir nesil gümbür gümbür geliyor!

Formül fanatikliğinin nedenleri üzerine düşünmeye başladığımda bir görünti şimşek gibi gözümün önünde beliriverdi: Ah o üniversite sınavlarına hazırlanırken çözdüğümüz test kitapları! Her konunun ortasında, sonunda siyah kalın bir dikdörtgenle çerçevelenmiş, yanında ya bir ampul ya bir yıldızla da süslenmiş kutucuklar. "Bu kadar anlattığımız konuyu boşver, formülü tut yeter" diyen sözde öğrenmeyi kolaylaştırıcı özetler.

Sadece testlere gelince mi rölantiye aldık düşünmeyi diye hatırlamaya çalışırken ilkokulda dört işlemi anlatırlarken söylenenler geldi bir anda aklıma: "Artıyor derse toplama, azalıyor derse çıkarma yapacaksınız."
Görsel www.hikingartist.com adresinden alınmıştır.

Çocuğuna ders çalıştıran bir ebeveyn geldi sonra gözümün önüne. Soruyu çözmek için teker teker elmaları çizen çocuğa "bırak şimdi resim yapmayı, soruyu çöz!" komutunu alan çocuğun defterinde yarım kalan boynu bükük elmaların çocukla paylaştığı hayalkırıklığını gördüm. Oysa çocuk anlamak için somutlaştırmaya çalışıyordu okuduklarını. Toplama işlemi karmaşıktı; ama elmalar basitti işte..

Yetmedi bunları hatırlamak.. Tarih derslarinde tek bir bakış açısından aktarılan bilgilerle sahte karşılaştırma sorularının sorulduğunu hatırladım. Hiçbir karşılaştırmalı edebiyat temelinin verilmediğini, tarih atlasına bakıp orduların nereden nereye gittiğini hafızasına yerleştirmeye çalışırken öğretmeni tarafından kaytarmakla itham edilen öğrenciyi.. Öğretmenin anlattıklarına zıt düşen bir soru soran çocuğun "çıkıntı" diye mimlendiğini, peki şöyle olsaydı ne olurdu diye soran çocuğun "amma detaycısın" diye susturulduğunu..

Sonra anladım neden düşünmekten uzaklaştığımızı. Davranışların artması için olumlu geribildirimler almaya ihtiyacımız vardır. Düşünmek de bir davranıştır. Ve ne yazık ki bu davranış mevcut eğitim sisteminde ödüllendirilmemekte, davranış için uygun alan yaratılmamaktadır. Düşünün ki bir çocuğa hadi depar at ve koşabildiğin kadar hızlı koş demenize rağmen ona 10 metrekare bir oda veriyorsunuz.

Çocuklarınızın düşünerek var olmalarını istiyorsanız onlara geniş alanlar yaratın. Sorgulamalarına, öğrendiklerini hayatın içinden örneklerle pekiştirmelerine izin verin. Her şeyi onların adına düşünmeyi de bırakın. Bırakın ki, düşünerek varolmanın bedensel, zihinsel ve duygusal gücünü hissetsinler..



                                                                                                      

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız için teşekkür ederim.
Cemre Soysal