17 Eylül 2014 Çarşamba

Ege Kasabası mı Şehir Hayatı mı?


Şehirde yaşayan birçok ailenin bu soruyu kendilerine sorduğunu duyar gibiyim.. Kısa bir zaman öncesine kadar sıkı bir şehir sempatizanı olan ben de, bir süredir bu konuda kafamın karıştığını itiraf etmeliyim.

Bu yazıyı yazarken sadece bir uzman olarak değil, şehir - doğal hayat ikilemindeki bir birey olarak da yazdığımı belirtmem gerekiyor. Bazen sesli düşünmek yerine yazılı düşünmek de iyi gelebilir insana :)

Aslında her şey dün bir arkadaşımın, kendisi yarı zamanlı Göcek sakini, öğle saatlerinde bana bir fotoğraf göndermesiyle tetiklendi. Gönderdiği fotoğrafta onlarca bisiklet park edilmişti. Avrupa'da bu kadar çok bisikleti bir arada görmüşlüğüm elbete vardı da, bizim ülkemizde o sayıda bisikletin bir araya gelmesi anca Doğubank'ın girişindeki satıcıların önünde oluyor sanıyordum. Oysa bu fotoğraf Göcek'te bir ilkokulun bahçesinden çekilmişti. Önce gelin fotoğrafa bakalım..
Bir okul bahçesi.. Çeşit çeşit, renk renk bisikletler.. Belli ki bisiklet alışkanlığının ihtiyacını karşılamak için onlara özel olarak hazırlanmış bisiklet parkları.. Hepsi çocuklara ait; ama kim bilir bisikletle gelen bir matematik öğretmeni ya da müdür yardımcısı da vardır..

İşte bu fotoğrafı gördükten sonra bir anda kafamda sorular dönmeye başladı.. İstanbul'da 8.30'da başlayan ders için evden 6.30da çıkan çocuklar geldi aklıma. Kendi 11 yaşımdaki halim geldi mesela gözümün önüne. Şaka değil, o kadar küçücüktüm ki annem servis beklemeye inerken mutlaka birkaç kaşık pekmez yedirirdi güç versin diye.

Arkadaşımın söylediğine göre bu çocuklar öğle arasında isterlerse evlerine gidip yemeklerini yiyip okula geri dönebiliyorlarmış. Düşünsenize, İstanbul'da okul için 40km yol giden çocuk var..

Doğal ve yorucu olmayan şartlarda okula ulaşan çocukların öğrenme motivasyonlarıyla 1,5 saati bulan yol ve uykusuzluk sonrası sırasına oturan çocuklarınkini kıyaslayan bilimsel bir çalışmaya hiç rastlamadım. Fakat düşündüğümde ikisi arasındaki fark bir anda içimi kararttı.

Bisiklete binmeden sırtındaki çantayı önündeki sepete yerleştiren kızı hayal ettim, sonra birkaç arkadaşın bisiklet konvoyu yapıp gittikleri okul yolunu düşündüm. Hepsi ne kadar çocuk dünyasına ait görüntüler.. Şehirde bizler plazaların içine sıkışmış klimadan nefes almaya alışırken, çocuklarımız da güneşin henüz doğmadığı saatlerde yollara düşmeye alışıyor daha küçücük yaştan. Ne kadar büyük bir istismar aslında. Karşı koyamayacakları bir düzenin içine onları hapsederek yaşamaya mecbur bırakmak.

Diğer yandan da şehirde yaşayan çocuğun dünya algısının daha açık olabileceğini, akademik seçeneklerinin daha fazla olduğunu getiriyorum aklıma. Daha fazla imkan, daha fazla donanım ve daha fazla gelişim.

Çok hassas bir terazi. Arkadaşım yorum yapmadı, "Çocuk, çocuk eğitimi benim çok bilmediğim konular. Uzmana hak vermek en doğrusu." dedi. Ama inanın uzman da bilmiyor hangisi en doğrusu..

Sevgiler,
Cemre


8 Mayıs 2014 Perşembe

Çocuk ve Psikolojik Yardım


Günümüzde ailelerin çocukların gelişimi hakkındaki hassasiyetleri git gide artıyor. Anne babalar her şeyin yolunda ve normal ilerleyebilmesi için oldukça dikkatli ve özenli davranıyor. Eski usul çocuk yetiştirme yöntemlerinin yerini bilimsel doğrular alıyor. Bu hassasiyet de çeşitli konularda psikologlara ihtiyacı arttırıyor. 

Bir çocuğun psikolojik destek almasına yönelik önyargıların tamamının ortadan kalktığını söyleyemesek de son yıllarda fark edilir bir gelişme olduğunu belirtebiliriz. Sadece proplem odaklı değil, aynı zamanda genel danışmanlık veya önleyici danışmanlık (kardeşi olacak ne yapalım, boşanmaya karar verdik nasıl söyleyelim gibi) alanlarında da başvuruların sayısı oldukça artmış durumda.  Bizim her zaman vurguladığımız önemli bir kural var:

Bozuk temelin üzerinde yapılan en iyi inşaatın dahi ömrü kısa olur.
Çocuklarınızın ister duygusal ister davranışsal temelinde bir sıkıntı olduğunu hissettiğinizde vakit kaybetmeden bir uzmandan yardım alın. İnşaatın devamının nasıl yapılması gerektiği konusundaki en doğru yönlendirmeyi yapacak kişi uzmandır. Kısa zamanda halledilebilecek bir problem için bazen gereğinden fazla zaman kaybedilip problemin daha da köklenmesine neden olunabiliyor. Doğru zamandaki doğru danışmanlıklar bu zaman kayıplarının da önüne geçer.


Ailelerin çocuklarını getirme sıklığı genellikle okul çağıyla beraber artıyor. Bunun önemli nedenlerinden biri okula gitmeye başlayan çocuğun akranlarıyla iletişime geçmeye başlamasıdır.  O güne kadar evde görmezden gelinen birçok konuyla okulda bir kural başlığı altında karşılaşmak bazı çocuklarda zorlayıcı olabiliyor. Örneğin evde istediğini yaptırmaya alışan çocuk okula gittiğinde istediğinin yapılmadığını anlamasıyla “okul kötü bir yer” demeye başlayabilir. Bunun gibi birçok neden ailelerin bizlere başvurmasını sağlıyor.

Peki en sık neler çıkıyor karşımıza? Elbette her aile kendi çocuğuna odaklandığından, kendi evlerinde yaşanan problemin tek ve biricik olduğunu düşünüyor. Fakat unutulmamalı ki bazı sorunlar günümüz aile yapısında çok sıklıkla karşımıza çıkıyor. Biraz onlardan bahsedelim..

1.       Dikkatini bir türlü toplayamıyor bu çocuk! Kerem’e ödev yaptırmak tam bir işkence!

Birçok aile okulda yaşadıkları problemlerle gelir. Sınıfta dersi takip etmekte zorlanan çocuk, öğretmeninden defalarca ihtar almasına rağmen bir türlü dikkatini toplayamaz. Aynı sıkıntıları çoğunlukla evde de yaşar aileler. Ödev yaparken sayısız kere yerinden kalkar, karnım acıktı veya tuvaletim geldi gibi çeşitli bahanelerle dersi sabote etmeye çalışır. Ayrıca pazarlık yapmayı da pek severler. “Şu çizgi film bitince derse otursam olur mu?” diye sorarlar mesela.

Ailelerin hayretle gözlemledikleri durum ise bu çocukların kendi istedikleri bir işi son derece dikkatli yapıp, örneğin saatlerce bilgisayar oynayıp; ders çalışması gereken zaman gelip çattığında bunun bir türlü başarılamamasıdır. Hatta bu nedenle çocuğun bir tür şımarıklık içinde keyfi davrandığını düşünen aileler de sayıca oldukça fazladır.

 

Dikkat eksikliği özellikle teknolojik uyaranların arttığı çağımızda çok sık karşılaştığımız durumlardan biridir. Temeldeki tanım şöyledir: Çocuk,  dikkatini vermesi gereken konuya nicelik ve nitelik ya da  başka bir deyişle kalite ve süre bakımından istenen verimi verememektedir. Dikkatini toplama ve dikkatini devam ettirmede yaşadığı sıkıntı onun performansına doğrudan etki etmekte ve potansiyelini  aşağı çekmektedir. Matematik problemini yaparken arkadan gelen ses onun aklını karıştırıyor ve toplama hatası yapmasına neden oluyor olabilir. Dikkat sorunlarında hedefimiz, çocuğun dikkat çeldirici uyarana (mesela arkadan gelen sese) duyarsızlaşmasını, odağını kaybetmeden işine devam etmesini sağlamaktır. Çocuğunuzun dikkatini geliştirmek için yapabileceğiniz birkaç öneri:

·         Çalışacağı konuları küçük parçalara bölerek, her bir parçayı tamamladığında küçük bir hedefe daha ulaştığını ve böylece giderek ana hedefe yaklaştığını hissettirebilirsiniz.

·         Çocuğunuzun çalışma masasında dikkat çeldirici eşyalar olmamasına özen gösterebilirsiniz. Örneğin masasında gereken kitaplar ve malzemeler dışında çok fazla eşya bulundurmamasına dikkat edebilirsiniz.

·         Çocuğunuzun dikkatini bir konuya odaklayabilmesi için zamana hakim olması önemlidir. Bu nedenle çeşitli faaliyetlerin ne kadar sürdüğünü fark etmesi için saat, kronometre, zaman sayacı gibi araçlar kullanabilirsiniz. Bu şekilde bir işin ne kadar sürdüğünü, dikkatini ne kadar süre verebildiğini fark etmeye başlayabilir.
 
Yazının devamı gelecektir..
 
Sevgiler,
Cemre Soysal

13 Mart 2014 Perşembe

Berkin'e.. Hoşçakal Çocuk..

Salı sabahı gözümü açtığımda Haziran'ın başından beri yaptığım gibi yine telefonu aldım elime. Malum su uyurdu, düşman uyumazdı. Gece neler olup bittiğini öğrenmek gerekirdi. Açtım Twitter'ı. Bir anda arka arkaya tüm harfler, tüm sözcükler Berkin'di.. Ellerim tittredi, kalbim hızlandı. Gözümü onun yokluğuna açmış olmamalıydım bu sabah. Biz uyandıysak o da uyanacaktı elbet. Geç olacaktı, zor olacaktı ama uyanacaktı.

Olmadı. Uyanamadı kaşlarında kuş kanadı saklı esmer çocuk..

Başına gaz fişeğinin isabet ettiğini öğrendiğimiz ilk günden beri hiç unutmadık biz seni. Vicdanı olan kim görmezden gelebilirdi ki 14 yaşında yoğun bakıma düşmüş bir çocuğu? Öğrendik ki ekmek almaya gitmiştin. Hem de annenin hızlı koşamayacağını düşünüp de kendin gitmek istemiştin. Kaçarım ben demiştin bir de. Esmer delikanlılığına da o yakışırdı.

Baban Sami Elvan anlattı. Berkin yürümeyi sevmezdi hep koşardı dedi. Ah çocuk, bilmez miyim senin gibi yerinde duramayan çocukları! İçlerinden gelen bitmek bilmeyen o hareket etme enerjisiyle nasıl da fırlayıverirler oldukları yerden. Ne bilelim, yoruldun koşmaktan da dinleniyorsun sandık.
Mert Tugen, Berkin Elvan için çizmişti...
Gaz fişeğinde yaşayan çocuk...

Seni beklerken hep umut ettik. Okul açılırken uyanmadı ama sonbahara döner dedik arkadaşlarının yanına. Kışı bekliyor, karla uyanacak dedik. Doğum gününde ha gayret belki de gün bugündür dedik. En sonunda cemreler bile düşürdük senin için, koşa oynaya bir bahar yaşayasın diye sokaklarda.

Olmadı. Uyanamadı kaşlarında kuş kanadı saklı esmer çocuk..

Seni uyandıramadık Berkin. Ama senin adını her yere yazdık. Okul kantinlerine, Avrupa'nın başkentlerine, gazetelerin manşetlerine, küçük çocukların uçurtmalarına.. Uçururken yüzünde güller açtıran uçurtmalara.. En derin kazılarla da vicdanımıza yazdık senin adını Berkin, bilesin. Senin o güler yüzüne her baktığımızda kötülüğün, hırsın, güç saplantısının ne büyük zararlar vereceğini hatırlayalım diye. 14 yaşındaki bir çocuğun ekmek almaya çıkıp, 269 gün sonra mezara girdiğini hiç ama hiç unutmayalım diye.

Babanı tanıdık Berkin, anneni tanıdık.. Hepsi ne güzel insanlar. Sen ne güzel çocukmuşsun Berkin..

Milyonlarla uğurladık seni. Meydanlardaki insanları akraba ettin birbirine. Aynı hüznü paylaşıp aynı taziyeleri sunduk birbirimize. Sen, halka kendi iradesiyle ulusal yas ilan ettirtecek kadar içten gülmüştün. Esas sağlamlık buydu işte.

Kemal Gökhan çizmiş.. Bir kuş masalı..


Kuş kadar kalmış bedenine kara kaşların kanat olsun güzel çocuk.. Kötülüğün olmadığı yere uç.. Gökyüzündeki her uçurtma yol arkadaşın olsun..
Sen vicdanın bizim yüreğimizdeki en ağır yüküsün. Hayatını senden çalanlara bunu hatırlatmaktan hiç usanmayacağız.

Hoşçakal çocuk, hoşçakal..




5 Mart 2014 Çarşamba

Çocuklara Paylaşmayı Öğretmek

Birçok aile sık sık sorar: "Çocuğumuza iyiliği, yardımlaşmayı, paylaşmayı nasıl öğreteceğiz?"
Diğer konularda olduğu gibi paylaşmayı öğretme konusunda da esas belirleyici etkin çocukların duydukları değil, gördükleri ve yaptıklarıdır.

Yardımlaşmanın ne kadar önemli olduğunu, eşyalarını paylaşması gerektiğini söylemeniz çocuğunuzun bunu öğrenmesine yeterli olmayabilir. Sizin de bir bağış kurumuna yardımda bulunduğunuzu görmeli, paylaştığınıza şahit olmalıdır.

İşte bu "yaparak öğrenme" ve sosyal sorumluluk bilincini aşılama bağlamında Kadıköy Belediyesi'nin önemli bir paylaşım noktası bulunuyor. Selamiçeşme Özgürlük Parkı'nın için oldukça büyük bir kutu var. İki ayrı girişi var; biri kitap, diğeri oyuncak için. Çocuğunuz okuduğu kitabı, oynadığı oyuncağı başkalarıyla paylaşmasını öğretmek için önemli bir fırsat.

Adını da koymuşlar: Paylaşım Noktası

İsterseniz hediye paketi yapıp atma şansınız da var. Ben bu paylaşım noktasını yeğenim Yasemin (5) ile gördüm. Bu büyük kutunun amacının ne olduğunu anlattım ona. Etkisi inanılmazdı: eve geldiğimizde ufak oyuncaklarından bir paket yapmıştı ve "Bunları diğer çocuklar için hazırladım" diye mutlulukla gösteriyordu.

Kadıköy Belediyesi'ne de teşekkür etmek gerekiyor. Tek merak ettiğim konu toplanan kitap ve oyuncakların hangi çocuklara ulaştırıldığı konusu oldu. Umarım ihtiyaç sahibi çocuklara ulaştırıması konusunda sıkıntı yaşanmıyordur.

Siz çocuğunuza paylaşmayı ve iyiliği öğretirken aynı zamanda başka çocukların hayatına da dokunabilme imkanınız var.. Lütfen bu imkanınızı kullanın..

Sevgiler
Cemre Soysal

24 Şubat 2014 Pazartesi

İkizler birbirlerini kıskanır mı?


İkiz çocuklar hakkında en merak edilen konulardan biri birbirlerini nasıl görüp yorumladıklarıdır. İkiz olanların en sık rastladıkları yorumlar şunlar olabilir: “İkizine baktığında aynaya bakıyor gibi hissetmiyor musun?”, “Ah ben ikizim olmasını asla istemezdim, nasıl paylaşırdım her şeyi!” veya “Anneniz sizi karıştırıyor mu?”

Bu sorulara daha onlarcasını ekleyebilirim; hem bir uzman hem de bir ikiz teki olarak. Ama esas değinmek istediğim konu ikizlerin arasındaki kıskançlık duygusu. Acaba sahiden de dışarıdan göründüğü  gibi “her şeyi paylaşmak” onları rahatsız eder mi?

İkizlerin anne karnından başlayarak sürekli bir paylaşım içinde oldukları doğrudur. Anne karnını, anne sütünü, ailenin ilgi saatlerini, ranzanın katlarını.. sürekli paylaşırlar. Fakat bu paylaşım, ikiz kardeşler arasında kıskançlık gibi olumsuz bir duyguya dönüşmek zorunda değildir. Bu konuda en önemli görev ebeveynlere ve çocukların içinde bulundukları sosyal çevreye düşmektedir.

İkiz çocukların kişilik özellikleri, beğenileri çoğunlukla birbirinden farklıdır. Hatta çevrenin de bu konudaki katkısı çok belirgindir. Daha ilk gördüklerinde hemen sorarlar: “Hangisi uslu, hangisi yaramaz?”  İşte en tehlikeli tutum,  ikizleri sınıflandırmaktır. Yani kişilik özelliklerini ayırarak uslu olan, yaramaz olan; söz dinleyen, mızmız olan gibi ayrımların yapılması zaman içinde çocukların da kendilerine yapıştırılan bu etiketlere uygun davranmasına yol açar. Kıskançlığın başlangıcı da bu noktadır. Eğer çocuklar birbirlerini yapmak istedikleri bir davranışın önündeki engel olarak görürse aralarında rekabet oluşur, hatta zarar verme davranışına dahi girebilirler.

Ailelerin ikiz çocuklarını birbirlerinden bağımsız iki birey gibi düşünmeleri önemlidir. Onlar bu bağımsızlığı vurguladıkça çocuklar da birbirlerini rakip veya engel olarak görmekten ziyade hayatın her anını paylaştıkları büyük bir destek olarak görmeye başlarlar.

Unutulmamalıdır ki, doğa zaten onlara birlikte olma içgüdüsünü vermiştir. Eğer aileler bu doğallıkla uyumlu davranırlarsa büyük kıskançlık krizlerinin olması beklenmemektedir.

Sevgiler,

Cemre Soysal
İkiz teki J

duy.karatas@gmail.comduy.karatas@gmail.comduy.karatas@gmail.com

13 Ocak 2014 Pazartesi

Meraklı Çocuklar


 Bebekler dünyaya geldikleri andan itibaren bir keşif serüveninin içine girerler. Karanlık, uğultulu seslerin olduğu bir sıvının içinden çıkıp bambaşka ve hiç tanımadıkları bir dünyaya adım atmak hiç de kolay değildir. Bebeğin ilk dönemlerindeki merakı tamamen içgüdüsel olsa da bilinçlenmeye başladıkça bu merak yerini farkında olunan sorular serisine bırakır.

Çocukların etraflarını tanıma ve anlamlandırma için kullandıkları çeşitli yöntemler vardır. Özellikle konuşmaya başlamadan önceki dönemde en sık başvurdukları yöntem gözlemdir. Hem görsel hem de işitsel olarak etraftaki tüm uyaranlara açıklardır. Merak ettikleri soruları dile getiremedikleri için gözlem yaparak sorularına cevap bulmaya çalışırlar. Ebeveynlere söylenen “siz ne yaparsanız çocuğunuz da onu yapar” sözünün altında yatan neden de işte çocukların bu gözlem yetenekleriyle ilgilidir.

Konuşmaya başladıkları dönemden itibaren ise çocuklar meraklarını sordukları sorularla gidermeye çalışırlar. Özellikle 2 yaştan itibaren en fazla kullandıkları soruların başında “neden” sorusu gelir. Bu yaştaki çocuk etrafı ile oldukça fazla iletişim kurmaya başlar. Bebeklik ve ilk çocukluk dönemindeki yürüme, konuşma, bezi bırakma gibi kendiyle ilgili aşamaları kaydettikten sonra ilgileri dış dünyaya yani çevrelerine doğru iyice yönlenir. Ona öğretilen neden-sonuç ilişkilerinden yola çıkarak kendisi de yeni sorular üretmeye başlar.

Çocukların merak etmesi ve soru sorması gelişimlerinin beklenen ve sağlıklı bulunan bir basamağıdır. Soru soran çocuğun yeni bilgilere açık olduğu, çevresiyle ve dünyada olanlarla ilgili olduğu düşünülmelidir. Bu nedenle onların soruları ciddiye alınmalı ve geçiştirici cevaplardan kaçınılmalıdır.
Peki neredeyse konuşmayı öğrenmesiyle başlayan bu sorulara cevap verirken
ebeveynler nelere dikkat etmeli?

www.confessionsofadrmom.com adresinden alınmıştır

·         Çocuğunuzu ve sorduğu soruları ciddiye alın
Çocukların ilk olarak dikkat ettikleri unsur ciddiye alınmak ve ilgi görmektir. Çocuğunuz belki de yalnızca sizin dikkatinizi çekebilmek için bir soru soruyor olabilir. Onun sorusunu önemsediğinizi hissettirin. Size basit veya saçma gelse dahi sorusuna cevap verin.

·         Ona cevap verirken dürüst olun
Çocuklar bazen sizi dahi zorlayacak sorular sorabilir. Özellikle ölüm, cinsellik, din gibi sorular aileleri en fazla zorlayan konulardandır. Böyle durumlarda onlara gerçek olmayan cevaplar vermeyin. O anda çocuğunuzun merakını gidereyim derken güvenini kıracak bir hareket yapmış olursunuz. Dürüst olun ve bu konuyu nasıl anlatacağınızı biraz düşüneceğinizi ve ona sonra cevap vereceğinizi söyleyin. Zorlanmanız durumunda bir uzmandan yardım almanız iyi olacaktır.

·         İletişim becerilerini önemseyin
Onun sorularını dinlerken ve ona cevap verirken karşı karşıya oturup sohbet eder pozisyonu alabilirsiniz. Özellikle göz temasının çocuklar için etkili bir iletişim aracı olduğunu unutmayın. Bilhassa onu korkutan bir konuda sorduğu sorular için sizin beden dilinizin çok büyük bir etkisi vardır. Sizin sakin olduğunuzu görürse o da sakinleşecektir.

·         Yaşına uygun cümleler kurun
Çocuğunuzun sorularına cevap verirken onun kafasını daha da bulanıklaştıracak karmaşık cümlelerden, ifadelerden kaçının. Mümkün olduğu kadar kısa cümleleri ve somut örnekleri seçmeniz onun merakını gidermenize yardımcı olacaktır. Eğer sorduğu soruya dair yaşantısal örnekleriniz varsa onları da çocuğunuzla paylaşmanız somutlaştırma adına faydalı olabilir.

·         Bilgiyi beraber arayın
Çocuğunuzun tüm sorularına cevap vermek yerine zaman zaman siz de ona soru sorabilirsiniz. Örneğin “Anne neden çimleri suluyorlar?” diye sorduğunda “Sence neden olabilir”  diyerek onun da fikir üretmesini sağlayabilirsiniz. Özellikle yaşı biraz daha büyük çocuklar için, bilgiye nereden ulaşabilecekleri konusunda yardımcı olmak da yeni soruların cevaplarını ararken iyi bir rehberlik sağlayacaktır.

·         Sizin cevaplarınız onun düşünme şeklinin iskelesidir
Çocukluk döneminde sorularına ciddi cevap alan çocukların, düşünme becerilerinin geliştiği bilinmektedir. Sizin rasyonel, neden-sonuç ilişkisine dayalı vereceğiniz cevaplar ileriki yaşlarda çocuğunuzun kendi sorularına cevap ararken vereceği cevapların ve düşünme şeklinin temelini oluşturacaktır. Bu nedenle nasıl düşünen bir birey olmasını istiyorsanız, cevaplarınızı bugünden o yöntemle vermeye önem verin.

Sevgilerimle,
Cemre Soysal