22 Şubat 2017 Çarşamba

"Ben bu kadar üzülmeyi bilmiyorum"

Geçtiğimiz günlerde ailemizde acı bir kayıp yaşadık. Ablamın kayınpederi vefat etti. Yasemin (yeğenim) 8 senelik hayatında ilk defa ailesinden çok sevdiği birinin kaybını yaşadı. Her zaman başka çocuklara ölümü nasıl anlatılacağı hakkında ailelere fikirler veren ben ise bu sefer bir teyze olarak onun o küçük kalbine destek olmaya çalıştım.

Seanslarımda danışanlarımla konuşurken bana bazen çocuğum olup olmadığını sorar ya da söylediklerimi pratikte uygulamakta zorlandıklarını söylerler. Terapistin empati kurmasının önemine katılmakla beraber, bilginin değerinin yalnızca deneyimle ölçülemeyeceğine de inanıyorum. Yine de bu yazıyı "Uzaktan söylemesi kolay" diyenler için özellikle yazmak istedim.

Cenaze günü zor bir gündü bizim için. Yasemin tek çocuk ve babasının ailesinin tek torunu. Bu sebeple babaannesi ve vefat eden dedesi için çok özel bir yeri var. Doğduğundan beri haftanın belli günleri mutlaka onlara gider, onlarla özel anlar paylaşır. Dedesinin vefatı onun bağlı olduğunu birini kaybetme açısından hayatında bir ilk.

Özellikle soyut kavramanın gelişmeye başladığı bu yaşlarda çocuklar ölüm, yokluk, Tanrı gibi kavramları sorgulamaya başlayabilirler. Bazen de böyle gerçek deneyimler sebebiyle yüzleşmek zorunda kalırlar.
Bu resim www.shutterstock.com adresinden alınmıştır. 

Peki biz ölümü Yasemin'e nasıl açıkladık?

  • Cenazeden önce, yani vefat haberini aldığımız ilk gün annesi evde ona gerçeği söyledi. Evde olması özellikle önemli, çünkü çocuğun kendini güvende hissetmesi ve ihtiyacı varsa duygularını dile getirebileceği bir yer olması gerekiyor.
  • Üzülmesinin çok normal olduğu, bizlerin ve özellikle babasının da benzer üzüntüyü yaşadığımızı söyledik.
  • İlk günün akşamında cenaze evinin hüznünden uzaklaşması için çok sevdiği kuzenine yatıya gitti. Bir çocuğun en iyi iyileştiricisi bazen başka bir çocuktur :)
  • Cenaze günü dedesine bir mektup yazabileceğini ya da bir veda resmi çizebileceğini söyledik. Kendisi o gün tercih etmedi ama sonrası için bu her zaman iyi bir seçenektir.
  • Camide dramatik sahnelerden uzak tuttuk. 
  • Cenazenin bir veda töreni olduğunu anlattık.
  • En önemlisi, sevginin yalnızca görerek, dokunarak değil; anılarımız sayesinde kalbimizde hissedilebileceğini hatırlattık. Hatta Atatürk'ü hiçbirimizin görmediği halde ne kadar çok sevdiğimiz örneğini verdik. 
  • Cenaze sonrasında defnedilme aşamasında mezarlığa götürmedik. Çok sevdiği yakın bir arkadaşının evine oyun oynamaya gitti. 
  • Rutinlerinin devam etmesi çocukları güvende hissettirir. Babaannesinin evine gitmeye devam edeceğini, o evdeki oyuncaklarının ve odasının aynen durduğunu hatırlattık.
Bu yazı çok kişisel bir deneyimi içerse de konunun hepimize faydalı olacağını düşündüm. Yazının başlığına gelecek olursak. Her ne kadar bunca hazırlık yapmış ve uzman olarak tecrübeli olsak da bazen hiç beklemediğimiz masumlukta cevaplarını duyarız çocukların.
Başka bir terapist aile dostumuz ile Yasemin'e üzülmesinin çok doğal bir duygu olduğunu söylerken bize verdiği cevap hepimizi ağlattı..
"İyi ama ben bu kadar üzülmeyi bilmiyorum ki.."
Ah.. Keşke hiç öğrenmeseniz..

Cemre Soysal



10 Şubat 2017 Cuma

Ders Çalışma Stratejileri

Ülkemizde hem liseye hem de üniversiteye girişte öğrenciler önemli sınavlardan geçmek zorundalar. "Sınav senesi" diye adlandırılan bu dönemler birçok aile için kabusa dönüşebiliyor. Bu kabusun en az zararla nasıl atlatılabileceği sorusu başka bir yazının konusu olsun, biz bu yazıda sınava hazırlanan öğrencilerin uygulayabileceği birkaç çalışma stratejisinden bahsedelim.


·         Önce ders, sonra ödül
Motivasyon kuramlarının da kanıtladığı üzere yapılması gereken bir işin ardında ödül olduğunda işler daha yüksek motivasyonla tamamlanmaktadır. Bunun yanı sıra “Şimdi şu oyunu oynayayım sonra test çözeceğim.” benzeri yapılan anlaşmaların çoğu oyunun oynanıp testin ise çözülmemesiyle sonlanmaktadır. Bu nedenle günlük yapılması hedeflenen dersin öncelikle tamamlanması, tamamlanması durumunda elde edeceği kazancın da önceden söylenmesi öğrencinin motivasyonunu olumlu yönde etkileyecektir.

·         Bütünü parçalara böl, bitirme duygusunu arttır
Yapılması gereken ders ya da iş ne kadar büyük bir parça gibi görülürse işe başlamak da o kadar zor olur. Örneğin öğrencinin “Matematik çalışmam gerekiyor.” düşüncesini sürekli kafasında dolaştırıp, nereden başlayacağını bilemediği için de bir türlü başlayamadığı durumlar oldukça sık yaşanır. Oysa yapılması gereken işi parçalara bölerek “Bugün kümeler konusunu çalışmam gerekiyor.” hedefi konduğunda işe başlamak çok daha kolay olacaktır. Ayrıca ufak hedefler konduğu için de tamamlanan her aşamada öğrencide bitirme duygusuyla beraber derse devam etme motivasyonu da artar. Bu yüzden öğrencinin yapamadığı ya da sevmediğiderslerde onlara parça parça ilerlemeleri tavsiye edilmelidir.

·         Zor deslerin arasına iyi olduğun dersleri koy
İnsanın yapamadığı ya da yapmakta zorlandığı konularda uzun süre pes etmeden devam etmesi pek kolay değildir. Zorlanma süresi uzarsa yapamayacağına olan inancı ağırlık kazanmaya başlar. Bu olumsuz düşünceleri engellemek adına öğrencinin zorlandığı örneğin fizik konuların arasına iyi olduğu ders olan örneğin Türkçeden yarım saatlik soru çözme görevi verilse başarmakla ilgili  olumlu düşünceleri yeniden canlılık kazanacaktır.


·         Çalışma sırasında abur cubur yeme
Öğrencinin derse başlamadan önce karnını doyurması ve ders çalışma/test çözme esnasında bir şeyler yememesi tavsiye edilmektedir. El, göz koordinasyonunda dikkatin defter ya da kitap sayfasında olması gerekirken yiyeceğe kayması hem dikkat hem de zaman kaybına neden olabilmektedir. Bu yüzden öğrenci ders çalışırken onun masasına yemesi için bir şeyler getirmek dikkatini dağıtabilir.

·         Anlamadığın konu ya da soruda diretme, bir gecelik uykuya izin ver
Sınava hazırlanma dönemindeki zihinsel yüklenmeden dolayı öğrenciler zaman zaman kendilerinden hiç beklenmeyecek zorlanmalar içine girebilirler. Çok kolay yapabilecekleri bir soruyu çözememe ya da anlayabileceği bir konunun içinden çıkamama gibi sıkıntılar yaşayabilirler. Böyle durumlarda ısrarcı olunmaması ve soru ya da konuyla arasına zamansal bir mesafe koyması iyi olacaktır. Bazen bilgilerin yerleşmesi için uykuya ihtiyaç duyular çünkü zihin uyku sürecinde bilgiyi işlemeye devam eder. Bu nedenle, bir konu ya da soru üzerinde ısrar etmektense o günlük bırakıp ertesi gün konuya yeniden dönmek çoğu zaman sorunu çözecektir.

·         Yanlışların üstünden konu tekrarı yap
Öğrencilerin çoğu, ders çalışmaya nereden başlayacaklarını planlamakta zorlanırlar. Saatlerce masanın başında oturmalarına karşın verimli bir öğrenme gerçekleşmeden masadan kalktıklarına sık sık şahit olabilirsiniz. Böyle öğrenciler için uygun bir yöntem önce soru çözüp sonra testteki yanlışlarının doğrultusunda konu tekrarı yapmalarıdır. Böylece nereden başlamaları gerektiğini daha kolay bulacaklardır. Türkçede test çözen bir çocuk yanlışlarının çoğunun yazım kurallarından olduğunu görürse yazım kurallarını çalışması gerektiğini anlar.

·         Cep telefonunu yan odada bırak
Teknolojinin hayatımızın orta yerine yerleştiği bir çağda, cep telefonu ya da tablet gibi her an yanımızda taşınan cihazlar odaklanma gerektiren işler için ciddi bir tehlike oluşturmaktadır. Gençler de cep telefonlarına oldukça bağlı hatta bağımlı yaşamakta. Fakat test çözme ve uzun süre dikkati toplayabilme becerisinin gelişmesi için teknolojik çeldiricilerin mutlaka uzakta tutulması gerekmektedir. Telefonu sesi kapalı olarak başka bir odaya bırakmak çalışmaya başlamak için en uygun yöntemdir.


Bu zor ve stresli sınav senesinde hem ailelere hem de öğrencilere kolaylıklar dilerim.
Sevgiler,
Cemre Soysal