17 Eylül 2014 Çarşamba
Ege Kasabası mı Şehir Hayatı mı?
Şehirde yaşayan birçok ailenin bu soruyu kendilerine sorduğunu duyar gibiyim.. Kısa bir zaman öncesine kadar sıkı bir şehir sempatizanı olan ben de, bir süredir bu konuda kafamın karıştığını itiraf etmeliyim.
Bu yazıyı yazarken sadece bir uzman olarak değil, şehir - doğal hayat ikilemindeki bir birey olarak da yazdığımı belirtmem gerekiyor. Bazen sesli düşünmek yerine yazılı düşünmek de iyi gelebilir insana :)
Aslında her şey dün bir arkadaşımın, kendisi yarı zamanlı Göcek sakini, öğle saatlerinde bana bir fotoğraf göndermesiyle tetiklendi. Gönderdiği fotoğrafta onlarca bisiklet park edilmişti. Avrupa'da bu kadar çok bisikleti bir arada görmüşlüğüm elbete vardı da, bizim ülkemizde o sayıda bisikletin bir araya gelmesi anca Doğubank'ın girişindeki satıcıların önünde oluyor sanıyordum. Oysa bu fotoğraf Göcek'te bir ilkokulun bahçesinden çekilmişti. Önce gelin fotoğrafa bakalım..
Bir okul bahçesi.. Çeşit çeşit, renk renk bisikletler.. Belli ki bisiklet alışkanlığının ihtiyacını karşılamak için onlara özel olarak hazırlanmış bisiklet parkları.. Hepsi çocuklara ait; ama kim bilir bisikletle gelen bir matematik öğretmeni ya da müdür yardımcısı da vardır..
İşte bu fotoğrafı gördükten sonra bir anda kafamda sorular dönmeye başladı.. İstanbul'da 8.30'da başlayan ders için evden 6.30da çıkan çocuklar geldi aklıma. Kendi 11 yaşımdaki halim geldi mesela gözümün önüne. Şaka değil, o kadar küçücüktüm ki annem servis beklemeye inerken mutlaka birkaç kaşık pekmez yedirirdi güç versin diye.
Arkadaşımın söylediğine göre bu çocuklar öğle arasında isterlerse evlerine gidip yemeklerini yiyip okula geri dönebiliyorlarmış. Düşünsenize, İstanbul'da okul için 40km yol giden çocuk var..
Doğal ve yorucu olmayan şartlarda okula ulaşan çocukların öğrenme motivasyonlarıyla 1,5 saati bulan yol ve uykusuzluk sonrası sırasına oturan çocuklarınkini kıyaslayan bilimsel bir çalışmaya hiç rastlamadım. Fakat düşündüğümde ikisi arasındaki fark bir anda içimi kararttı.
Bisiklete binmeden sırtındaki çantayı önündeki sepete yerleştiren kızı hayal ettim, sonra birkaç arkadaşın bisiklet konvoyu yapıp gittikleri okul yolunu düşündüm. Hepsi ne kadar çocuk dünyasına ait görüntüler.. Şehirde bizler plazaların içine sıkışmış klimadan nefes almaya alışırken, çocuklarımız da güneşin henüz doğmadığı saatlerde yollara düşmeye alışıyor daha küçücük yaştan. Ne kadar büyük bir istismar aslında. Karşı koyamayacakları bir düzenin içine onları hapsederek yaşamaya mecbur bırakmak.
Diğer yandan da şehirde yaşayan çocuğun dünya algısının daha açık olabileceğini, akademik seçeneklerinin daha fazla olduğunu getiriyorum aklıma. Daha fazla imkan, daha fazla donanım ve daha fazla gelişim.
Çok hassas bir terazi. Arkadaşım yorum yapmadı, "Çocuk, çocuk eğitimi benim çok bilmediğim konular. Uzmana hak vermek en doğrusu." dedi. Ama inanın uzman da bilmiyor hangisi en doğrusu..
Sevgiler,
Cemre
8 Mayıs 2014 Perşembe
Çocuk ve Psikolojik Yardım
Günümüzde ailelerin çocukların gelişimi hakkındaki hassasiyetleri
git gide artıyor. Anne babalar her şeyin yolunda ve normal ilerleyebilmesi için
oldukça dikkatli ve özenli davranıyor. Eski usul çocuk yetiştirme yöntemlerinin
yerini bilimsel doğrular alıyor. Bu hassasiyet de çeşitli konularda
psikologlara ihtiyacı arttırıyor.
Bir çocuğun psikolojik destek almasına yönelik önyargıların
tamamının ortadan kalktığını söyleyemesek de son yıllarda fark edilir bir
gelişme olduğunu belirtebiliriz. Sadece proplem odaklı değil, aynı zamanda
genel danışmanlık veya önleyici danışmanlık (kardeşi olacak ne yapalım,
boşanmaya karar verdik nasıl söyleyelim gibi) alanlarında da başvuruların
sayısı oldukça artmış durumda. Bizim her
zaman vurguladığımız önemli bir kural var:
Bozuk temelin üzerinde yapılan en iyi inşaatın dahi ömrü kısa olur.
Çocuklarınızın ister duygusal ister
davranışsal temelinde bir sıkıntı olduğunu hissettiğinizde vakit kaybetmeden
bir uzmandan yardım alın. İnşaatın devamının nasıl yapılması gerektiği
konusundaki en doğru yönlendirmeyi yapacak kişi uzmandır. Kısa zamanda
halledilebilecek bir problem için bazen gereğinden fazla zaman kaybedilip
problemin daha da köklenmesine neden olunabiliyor. Doğru zamandaki doğru danışmanlıklar bu zaman kayıplarının da önüne geçer.
Ailelerin çocuklarını getirme sıklığı genellikle okul
çağıyla beraber artıyor. Bunun önemli nedenlerinden biri okula gitmeye başlayan
çocuğun akranlarıyla iletişime geçmeye başlamasıdır. O güne kadar evde görmezden gelinen birçok
konuyla okulda bir kural başlığı altında karşılaşmak bazı çocuklarda zorlayıcı
olabiliyor. Örneğin evde istediğini yaptırmaya alışan çocuk okula gittiğinde
istediğinin yapılmadığını anlamasıyla “okul kötü bir yer” demeye başlayabilir.
Bunun gibi birçok neden ailelerin bizlere başvurmasını sağlıyor.
Peki en sık neler çıkıyor karşımıza? Elbette her aile kendi
çocuğuna odaklandığından, kendi evlerinde yaşanan problemin tek ve biricik
olduğunu düşünüyor. Fakat unutulmamalı ki bazı sorunlar günümüz aile yapısında
çok sıklıkla karşımıza çıkıyor. Biraz onlardan bahsedelim..
1. Dikkatini bir türlü toplayamıyor bu çocuk! Kerem’e
ödev yaptırmak tam bir işkence!
Birçok aile okulda yaşadıkları problemlerle
gelir. Sınıfta dersi takip etmekte zorlanan çocuk, öğretmeninden defalarca
ihtar almasına rağmen bir türlü dikkatini toplayamaz. Aynı sıkıntıları
çoğunlukla evde de yaşar aileler. Ödev yaparken sayısız kere yerinden kalkar,
karnım acıktı veya tuvaletim geldi gibi çeşitli bahanelerle dersi sabote etmeye
çalışır. Ayrıca pazarlık yapmayı da pek severler. “Şu çizgi film bitince derse
otursam olur mu?” diye sorarlar mesela.
Ailelerin hayretle gözlemledikleri durum
ise bu çocukların kendi istedikleri bir işi son derece dikkatli yapıp, örneğin
saatlerce bilgisayar oynayıp; ders çalışması gereken zaman gelip çattığında
bunun bir türlü başarılamamasıdır. Hatta bu nedenle çocuğun bir tür şımarıklık içinde
keyfi davrandığını düşünen aileler de sayıca oldukça fazladır.
Dikkat eksikliği özellikle teknolojik
uyaranların arttığı çağımızda çok sık karşılaştığımız durumlardan biridir.
Temeldeki tanım şöyledir: Çocuk, dikkatini vermesi gereken konuya nicelik ve
nitelik ya da başka bir deyişle kalite
ve süre bakımından istenen verimi verememektedir. Dikkatini toplama ve
dikkatini devam ettirmede yaşadığı sıkıntı onun performansına doğrudan etki
etmekte ve potansiyelini aşağı
çekmektedir. Matematik problemini yaparken arkadan gelen ses onun aklını
karıştırıyor ve toplama hatası yapmasına neden oluyor olabilir. Dikkat
sorunlarında hedefimiz, çocuğun dikkat çeldirici uyarana (mesela arkadan gelen
sese) duyarsızlaşmasını, odağını kaybetmeden işine devam etmesini sağlamaktır.
Çocuğunuzun dikkatini geliştirmek için yapabileceğiniz birkaç öneri:
·
Çalışacağı konuları küçük parçalara bölerek, her
bir parçayı tamamladığında küçük bir hedefe daha ulaştığını ve böylece giderek
ana hedefe yaklaştığını hissettirebilirsiniz.
·
Çocuğunuzun çalışma masasında dikkat çeldirici
eşyalar olmamasına özen gösterebilirsiniz. Örneğin masasında gereken kitaplar
ve malzemeler dışında çok fazla eşya bulundurmamasına dikkat edebilirsiniz.
·
Çocuğunuzun dikkatini bir konuya odaklayabilmesi
için zamana hakim olması önemlidir. Bu nedenle çeşitli faaliyetlerin ne kadar
sürdüğünü fark etmesi için saat, kronometre, zaman sayacı gibi araçlar
kullanabilirsiniz. Bu şekilde bir işin ne kadar sürdüğünü, dikkatini ne kadar
süre verebildiğini fark etmeye başlayabilir.
Yazının devamı gelecektir..
Sevgiler,
Cemre Soysal
13 Mart 2014 Perşembe
Berkin'e.. Hoşçakal Çocuk..
Salı sabahı gözümü açtığımda Haziran'ın başından beri yaptığım gibi yine telefonu aldım elime. Malum su uyurdu, düşman uyumazdı. Gece neler olup bittiğini öğrenmek gerekirdi. Açtım Twitter'ı. Bir anda arka arkaya tüm harfler, tüm sözcükler Berkin'di.. Ellerim tittredi, kalbim hızlandı. Gözümü onun yokluğuna açmış olmamalıydım bu sabah. Biz uyandıysak o da uyanacaktı elbet. Geç olacaktı, zor olacaktı ama uyanacaktı.
Olmadı. Uyanamadı kaşlarında kuş kanadı saklı esmer çocuk..
Başına gaz fişeğinin isabet ettiğini öğrendiğimiz ilk günden beri hiç unutmadık biz seni. Vicdanı olan kim görmezden gelebilirdi ki 14 yaşında yoğun bakıma düşmüş bir çocuğu? Öğrendik ki ekmek almaya gitmiştin. Hem de annenin hızlı koşamayacağını düşünüp de kendin gitmek istemiştin. Kaçarım ben demiştin bir de. Esmer delikanlılığına da o yakışırdı.
Baban Sami Elvan anlattı. Berkin yürümeyi sevmezdi hep koşardı dedi. Ah çocuk, bilmez miyim senin gibi yerinde duramayan çocukları! İçlerinden gelen bitmek bilmeyen o hareket etme enerjisiyle nasıl da fırlayıverirler oldukları yerden. Ne bilelim, yoruldun koşmaktan da dinleniyorsun sandık.
Seni beklerken hep umut ettik. Okul açılırken uyanmadı ama sonbahara döner dedik arkadaşlarının yanına. Kışı bekliyor, karla uyanacak dedik. Doğum gününde ha gayret belki de gün bugündür dedik. En sonunda cemreler bile düşürdük senin için, koşa oynaya bir bahar yaşayasın diye sokaklarda.
Olmadı. Uyanamadı kaşlarında kuş kanadı saklı esmer çocuk..
Seni uyandıramadık Berkin. Ama senin adını her yere yazdık. Okul kantinlerine, Avrupa'nın başkentlerine, gazetelerin manşetlerine, küçük çocukların uçurtmalarına.. Uçururken yüzünde güller açtıran uçurtmalara.. En derin kazılarla da vicdanımıza yazdık senin adını Berkin, bilesin. Senin o güler yüzüne her baktığımızda kötülüğün, hırsın, güç saplantısının ne büyük zararlar vereceğini hatırlayalım diye. 14 yaşındaki bir çocuğun ekmek almaya çıkıp, 269 gün sonra mezara girdiğini hiç ama hiç unutmayalım diye.
Babanı tanıdık Berkin, anneni tanıdık.. Hepsi ne güzel insanlar. Sen ne güzel çocukmuşsun Berkin..
Milyonlarla uğurladık seni. Meydanlardaki insanları akraba ettin birbirine. Aynı hüznü paylaşıp aynı taziyeleri sunduk birbirimize. Sen, halka kendi iradesiyle ulusal yas ilan ettirtecek kadar içten gülmüştün. Esas sağlamlık buydu işte.
Olmadı. Uyanamadı kaşlarında kuş kanadı saklı esmer çocuk..
Başına gaz fişeğinin isabet ettiğini öğrendiğimiz ilk günden beri hiç unutmadık biz seni. Vicdanı olan kim görmezden gelebilirdi ki 14 yaşında yoğun bakıma düşmüş bir çocuğu? Öğrendik ki ekmek almaya gitmiştin. Hem de annenin hızlı koşamayacağını düşünüp de kendin gitmek istemiştin. Kaçarım ben demiştin bir de. Esmer delikanlılığına da o yakışırdı.
Baban Sami Elvan anlattı. Berkin yürümeyi sevmezdi hep koşardı dedi. Ah çocuk, bilmez miyim senin gibi yerinde duramayan çocukları! İçlerinden gelen bitmek bilmeyen o hareket etme enerjisiyle nasıl da fırlayıverirler oldukları yerden. Ne bilelim, yoruldun koşmaktan da dinleniyorsun sandık.
Mert Tugen, Berkin Elvan için çizmişti... Gaz fişeğinde yaşayan çocuk... |
Seni beklerken hep umut ettik. Okul açılırken uyanmadı ama sonbahara döner dedik arkadaşlarının yanına. Kışı bekliyor, karla uyanacak dedik. Doğum gününde ha gayret belki de gün bugündür dedik. En sonunda cemreler bile düşürdük senin için, koşa oynaya bir bahar yaşayasın diye sokaklarda.
Olmadı. Uyanamadı kaşlarında kuş kanadı saklı esmer çocuk..
Seni uyandıramadık Berkin. Ama senin adını her yere yazdık. Okul kantinlerine, Avrupa'nın başkentlerine, gazetelerin manşetlerine, küçük çocukların uçurtmalarına.. Uçururken yüzünde güller açtıran uçurtmalara.. En derin kazılarla da vicdanımıza yazdık senin adını Berkin, bilesin. Senin o güler yüzüne her baktığımızda kötülüğün, hırsın, güç saplantısının ne büyük zararlar vereceğini hatırlayalım diye. 14 yaşındaki bir çocuğun ekmek almaya çıkıp, 269 gün sonra mezara girdiğini hiç ama hiç unutmayalım diye.
Babanı tanıdık Berkin, anneni tanıdık.. Hepsi ne güzel insanlar. Sen ne güzel çocukmuşsun Berkin..
Milyonlarla uğurladık seni. Meydanlardaki insanları akraba ettin birbirine. Aynı hüznü paylaşıp aynı taziyeleri sunduk birbirimize. Sen, halka kendi iradesiyle ulusal yas ilan ettirtecek kadar içten gülmüştün. Esas sağlamlık buydu işte.
Kemal Gökhan çizmiş.. Bir kuş masalı.. |
Kuş kadar kalmış bedenine kara kaşların kanat olsun güzel çocuk.. Kötülüğün olmadığı yere uç.. Gökyüzündeki her uçurtma yol arkadaşın olsun..
Sen vicdanın bizim yüreğimizdeki en ağır yüküsün. Hayatını senden çalanlara bunu hatırlatmaktan hiç usanmayacağız.
Hoşçakal çocuk, hoşçakal..
5 Mart 2014 Çarşamba
Çocuklara Paylaşmayı Öğretmek
Birçok aile sık sık sorar: "Çocuğumuza iyiliği, yardımlaşmayı, paylaşmayı nasıl öğreteceğiz?"
Diğer konularda olduğu gibi paylaşmayı öğretme konusunda da esas belirleyici etkin çocukların duydukları değil, gördükleri ve yaptıklarıdır.
Yardımlaşmanın ne kadar önemli olduğunu, eşyalarını paylaşması gerektiğini söylemeniz çocuğunuzun bunu öğrenmesine yeterli olmayabilir. Sizin de bir bağış kurumuna yardımda bulunduğunuzu görmeli, paylaştığınıza şahit olmalıdır.
İşte bu "yaparak öğrenme" ve sosyal sorumluluk bilincini aşılama bağlamında Kadıköy Belediyesi'nin önemli bir paylaşım noktası bulunuyor. Selamiçeşme Özgürlük Parkı'nın için oldukça büyük bir kutu var. İki ayrı girişi var; biri kitap, diğeri oyuncak için. Çocuğunuz okuduğu kitabı, oynadığı oyuncağı başkalarıyla paylaşmasını öğretmek için önemli bir fırsat.
Adını da koymuşlar: Paylaşım Noktası
İsterseniz hediye paketi yapıp atma şansınız da var. Ben bu paylaşım noktasını yeğenim Yasemin (5) ile gördüm. Bu büyük kutunun amacının ne olduğunu anlattım ona. Etkisi inanılmazdı: eve geldiğimizde ufak oyuncaklarından bir paket yapmıştı ve "Bunları diğer çocuklar için hazırladım" diye mutlulukla gösteriyordu.
Kadıköy Belediyesi'ne de teşekkür etmek gerekiyor. Tek merak ettiğim konu toplanan kitap ve oyuncakların hangi çocuklara ulaştırıldığı konusu oldu. Umarım ihtiyaç sahibi çocuklara ulaştırıması konusunda sıkıntı yaşanmıyordur.
Siz çocuğunuza paylaşmayı ve iyiliği öğretirken aynı zamanda başka çocukların hayatına da dokunabilme imkanınız var.. Lütfen bu imkanınızı kullanın..
Sevgiler
Cemre Soysal
Diğer konularda olduğu gibi paylaşmayı öğretme konusunda da esas belirleyici etkin çocukların duydukları değil, gördükleri ve yaptıklarıdır.
Yardımlaşmanın ne kadar önemli olduğunu, eşyalarını paylaşması gerektiğini söylemeniz çocuğunuzun bunu öğrenmesine yeterli olmayabilir. Sizin de bir bağış kurumuna yardımda bulunduğunuzu görmeli, paylaştığınıza şahit olmalıdır.
İşte bu "yaparak öğrenme" ve sosyal sorumluluk bilincini aşılama bağlamında Kadıköy Belediyesi'nin önemli bir paylaşım noktası bulunuyor. Selamiçeşme Özgürlük Parkı'nın için oldukça büyük bir kutu var. İki ayrı girişi var; biri kitap, diğeri oyuncak için. Çocuğunuz okuduğu kitabı, oynadığı oyuncağı başkalarıyla paylaşmasını öğretmek için önemli bir fırsat.
Adını da koymuşlar: Paylaşım Noktası
İsterseniz hediye paketi yapıp atma şansınız da var. Ben bu paylaşım noktasını yeğenim Yasemin (5) ile gördüm. Bu büyük kutunun amacının ne olduğunu anlattım ona. Etkisi inanılmazdı: eve geldiğimizde ufak oyuncaklarından bir paket yapmıştı ve "Bunları diğer çocuklar için hazırladım" diye mutlulukla gösteriyordu.
Kadıköy Belediyesi'ne de teşekkür etmek gerekiyor. Tek merak ettiğim konu toplanan kitap ve oyuncakların hangi çocuklara ulaştırıldığı konusu oldu. Umarım ihtiyaç sahibi çocuklara ulaştırıması konusunda sıkıntı yaşanmıyordur.
Siz çocuğunuza paylaşmayı ve iyiliği öğretirken aynı zamanda başka çocukların hayatına da dokunabilme imkanınız var.. Lütfen bu imkanınızı kullanın..
Sevgiler
Cemre Soysal
24 Şubat 2014 Pazartesi
İkizler birbirlerini kıskanır mı?
İkiz
çocuklar hakkında en merak edilen konulardan biri birbirlerini nasıl görüp
yorumladıklarıdır. İkiz olanların en sık rastladıkları yorumlar şunlar
olabilir: “İkizine baktığında aynaya bakıyor gibi hissetmiyor musun?”, “Ah ben
ikizim olmasını asla istemezdim, nasıl paylaşırdım her şeyi!” veya “Anneniz
sizi karıştırıyor mu?”
Bu
sorulara daha onlarcasını ekleyebilirim; hem bir uzman hem de bir ikiz teki
olarak. Ama esas değinmek istediğim konu ikizlerin arasındaki kıskançlık
duygusu. Acaba sahiden de dışarıdan göründüğü
gibi “her şeyi paylaşmak” onları rahatsız eder mi?
İkizlerin
anne karnından başlayarak sürekli bir paylaşım içinde oldukları doğrudur. Anne
karnını, anne sütünü, ailenin ilgi saatlerini, ranzanın katlarını.. sürekli
paylaşırlar. Fakat bu paylaşım, ikiz kardeşler arasında kıskançlık gibi olumsuz
bir duyguya dönüşmek zorunda değildir. Bu konuda en önemli görev ebeveynlere ve
çocukların içinde bulundukları sosyal çevreye düşmektedir.
İkiz
çocukların kişilik özellikleri, beğenileri çoğunlukla birbirinden farklıdır.
Hatta çevrenin de bu konudaki katkısı çok belirgindir. Daha ilk gördüklerinde
hemen sorarlar: “Hangisi uslu, hangisi yaramaz?” İşte en tehlikeli tutum, ikizleri sınıflandırmaktır. Yani kişilik
özelliklerini ayırarak uslu olan, yaramaz olan; söz dinleyen, mızmız olan gibi
ayrımların yapılması zaman içinde çocukların da kendilerine yapıştırılan bu
etiketlere uygun davranmasına yol açar. Kıskançlığın başlangıcı da bu noktadır.
Eğer çocuklar birbirlerini yapmak istedikleri bir davranışın önündeki engel
olarak görürse aralarında rekabet oluşur, hatta zarar verme davranışına dahi
girebilirler.
Ailelerin
ikiz çocuklarını birbirlerinden bağımsız iki birey gibi düşünmeleri önemlidir.
Onlar bu bağımsızlığı vurguladıkça çocuklar da birbirlerini rakip veya engel
olarak görmekten ziyade hayatın her anını paylaştıkları büyük bir destek olarak
görmeye başlarlar.
Unutulmamalıdır
ki, doğa zaten onlara birlikte olma içgüdüsünü vermiştir. Eğer aileler bu
doğallıkla uyumlu davranırlarsa büyük kıskançlık krizlerinin olması
beklenmemektedir.
Sevgiler,
Cemre
Soysal
İkiz teki J
duy.karatas@gmail.comduy.karatas@gmail.comduy.karatas@gmail.com
13 Ocak 2014 Pazartesi
Meraklı Çocuklar
Bebekler dünyaya geldikleri andan itibaren bir keşif serüveninin
içine girerler. Karanlık, uğultulu seslerin olduğu bir sıvının içinden çıkıp
bambaşka ve hiç tanımadıkları bir dünyaya adım atmak hiç de kolay değildir.
Bebeğin ilk dönemlerindeki merakı tamamen içgüdüsel olsa da bilinçlenmeye
başladıkça bu merak yerini farkında olunan sorular serisine bırakır.
Çocukların etraflarını tanıma ve anlamlandırma için kullandıkları
çeşitli yöntemler vardır. Özellikle konuşmaya başlamadan önceki dönemde en sık
başvurdukları yöntem gözlemdir. Hem görsel hem de işitsel olarak etraftaki tüm
uyaranlara açıklardır. Merak ettikleri soruları dile getiremedikleri için
gözlem yaparak sorularına cevap bulmaya çalışırlar. Ebeveynlere söylenen “siz
ne yaparsanız çocuğunuz da onu yapar” sözünün altında yatan neden de işte
çocukların bu gözlem yetenekleriyle ilgilidir.
Konuşmaya başladıkları dönemden itibaren ise çocuklar meraklarını
sordukları sorularla gidermeye çalışırlar. Özellikle 2 yaştan itibaren en fazla
kullandıkları soruların başında “neden” sorusu gelir. Bu yaştaki çocuk etrafı
ile oldukça fazla iletişim kurmaya başlar. Bebeklik ve ilk çocukluk dönemindeki
yürüme, konuşma, bezi bırakma gibi kendiyle ilgili aşamaları kaydettikten sonra
ilgileri dış dünyaya yani çevrelerine doğru iyice yönlenir. Ona öğretilen
neden-sonuç ilişkilerinden yola çıkarak kendisi de yeni sorular üretmeye
başlar.
Çocukların merak etmesi ve soru sorması gelişimlerinin beklenen ve
sağlıklı bulunan bir basamağıdır. Soru soran çocuğun yeni bilgilere açık
olduğu, çevresiyle ve dünyada olanlarla ilgili olduğu düşünülmelidir. Bu
nedenle onların soruları ciddiye alınmalı ve geçiştirici cevaplardan
kaçınılmalıdır.
Peki neredeyse konuşmayı öğrenmesiyle başlayan bu sorulara cevap
verirken
ebeveynler nelere dikkat etmeli?
www.confessionsofadrmom.com adresinden alınmıştır |
·
Çocuğunuzu ve sorduğu soruları ciddiye alın
Çocukların ilk olarak dikkat
ettikleri unsur ciddiye alınmak ve ilgi görmektir. Çocuğunuz belki de yalnızca
sizin dikkatinizi çekebilmek için bir soru soruyor olabilir. Onun sorusunu
önemsediğinizi hissettirin. Size basit veya saçma gelse dahi sorusuna cevap
verin.
·
Ona cevap
verirken dürüst olun
Çocuklar bazen sizi dahi
zorlayacak sorular sorabilir. Özellikle ölüm, cinsellik, din gibi sorular
aileleri en fazla zorlayan konulardandır. Böyle durumlarda onlara gerçek
olmayan cevaplar vermeyin. O anda çocuğunuzun merakını gidereyim derken
güvenini kıracak bir hareket yapmış olursunuz. Dürüst olun ve bu konuyu nasıl
anlatacağınızı biraz düşüneceğinizi ve ona sonra cevap vereceğinizi söyleyin.
Zorlanmanız durumunda bir uzmandan yardım almanız iyi olacaktır.
·
İletişim
becerilerini önemseyin
Onun sorularını dinlerken ve ona
cevap verirken karşı karşıya oturup sohbet eder pozisyonu alabilirsiniz.
Özellikle göz temasının çocuklar için etkili bir iletişim aracı olduğunu
unutmayın. Bilhassa onu korkutan bir konuda sorduğu sorular için sizin beden
dilinizin çok büyük bir etkisi vardır. Sizin sakin olduğunuzu görürse o da
sakinleşecektir.
·
Yaşına
uygun cümleler kurun
Çocuğunuzun sorularına cevap
verirken onun kafasını daha da bulanıklaştıracak karmaşık cümlelerden,
ifadelerden kaçının. Mümkün olduğu kadar kısa cümleleri ve somut örnekleri
seçmeniz onun merakını gidermenize yardımcı olacaktır. Eğer sorduğu soruya dair
yaşantısal örnekleriniz varsa onları da çocuğunuzla paylaşmanız somutlaştırma
adına faydalı olabilir.
·
Bilgiyi
beraber arayın
Çocuğunuzun tüm sorularına cevap
vermek yerine zaman zaman siz de ona soru sorabilirsiniz. Örneğin “Anne neden
çimleri suluyorlar?” diye sorduğunda “Sence neden olabilir” diyerek onun da fikir üretmesini
sağlayabilirsiniz. Özellikle yaşı biraz daha büyük çocuklar için, bilgiye
nereden ulaşabilecekleri konusunda yardımcı olmak da yeni soruların cevaplarını
ararken iyi bir rehberlik sağlayacaktır.
·
Sizin
cevaplarınız onun düşünme şeklinin iskelesidir
Çocukluk döneminde sorularına
ciddi cevap alan çocukların, düşünme becerilerinin geliştiği bilinmektedir.
Sizin rasyonel, neden-sonuç ilişkisine dayalı vereceğiniz cevaplar ileriki
yaşlarda çocuğunuzun kendi sorularına cevap ararken vereceği cevapların ve
düşünme şeklinin temelini oluşturacaktır. Bu nedenle nasıl düşünen bir birey
olmasını istiyorsanız, cevaplarınızı bugünden o yöntemle vermeye önem verin.Sevgilerimle,
Cemre Soysal
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)