Bir bebeğin doğumundan itibaren dış dünya ile iletişiminin en önemli parçalarından biri sözlerdir. Araştırmalar anne karnında dahi bebeğin konuşulanları duyduğunu ve duyduklarından olumlu/olumsuz etkilenebildiğini gösteriyor. Henüz görsel olarak kimseyi tanımayan bir bebek anne karnında duyduğu ses sayesinde annesini diğer insanlardan ayırt edebiliyor. Tüm bu bilgiler bize bir çocuğun gelişiminde sözlerin önemini bir kez daha hatırlatıyor.
Çocuğun anneye bedensel olarak teması azaldıkça, başka bir deyişle çocuk kendi başına hareket etmeye başladıkça sözler sadece sevgi iletmek için değil aynı zamanda ihtar, kızma, hatırlatma amaçlı da kullanılmaya başlanır. Ebeveynler çoğunlukla sözlerinin anında duyulmasını ve uygulamaya geçirilmesini beklerler. Fakat bu her zaman böyle olmaz! Çünkü unutulan bir durum vardır; her şeyin ebeveynler ve yetişkinler tarafından yönetildiği dünyada onların da seçim yapma ve zaman zaman istedikleri gibi davranma ihtiyaçları vardır. “Ona dokunma, onu atma, o zararlı..” gibi sözler öyle çok duyulur ki artık çocuk için anlamını kaybeder hale gelir.
Öğrenme kuramına göre davranışlarımız deneyimlerimizden edindiğimiz olumlu/olumsuz sonuçlara göre şekillenir. Bunu bir örnekle açıklayalım: “Annesi çok yoğun çalışan bir çocuk düşünün. Tüm gün annesine hasret kalıyor ve anne eve geldiğinde onunla vakit geçirdiği ilk aktivite akşam yemeğinin yenmesi. Bir gün çocuk yemek yerken yerinden kalkıyor biraz da annesiyle oyun oynama isteğinin verdiği heyecanla salonda gezinmeye başlıyor. Bunun üzerine zaten yorgun argın eve gelmiş anne yemek safhasının uzamaması için çatalın ucuna batırdığı köfteyle çocuğun peşinde salonda dolanmaya başlıyor. Bingo! Çocuk ne yapması gerektiğini buldu. Eğer yemek sırasında sofradan kalkar ve dolanmaya başlarsa sonuç: annesi köfteyle peşinden geliyor!” İşte tipik bir öğrenme kuramı örneği. Deniyoruz, olumlu ve istediğimiz gibi bir sonuç alırsak o davranışı yapmaya devam ediyoruz.
İhtar sözcükleri de aynen bir öğrenme kuramı içinde değerlendirilmelidir. Anne babaların unutmamaları gereken öncelikli kural, sözlerinin değerini hep yukarıda tutmaları gerektiğidir. Eğer bir anne, çocuğun her davranışında tehlike boyutunu göz etmeksizin “aman, dikkat!” diye durdurmaya çalışıyorsa çocuk neyin gerçekten dikkat edilmesi gereken neyin güvenli olduğunu anlamakta zorlanacaktır. Bir çocuk balkonun demirlerine doğru gidiyorsa elbette anne ya hemen yanına gitmeli ya da sözlü olarak onu uyarmalıdır. Ama çocuk iyi bir şekilde yürümeyi öğrenmiş olduğu halde her adımda “önüne bak, dikkat et” uyarılarını duyuyorsa bir süre sonra kulağını anneden gelen bu ihtara kapatacaktır.
Hayır yapma, yapma dedim sana
Anne babalar bazen de sözlerinin salt sözel halinin geçerli olacağını varsayarlar. Örneğin “hadi televizyonu kapat” dediklerinde bunu söylemenin yeterli olduğunu düşünürler ve hemen davranışa dökülmesini beklerler. Böyle durumlarda ebeveynlere şu örneği veriyorum: “Varsayalım bir yolda hız sınırı var siz de araba kullanıyorsunuz. Bomboş ve geniş de bir yol. Yolda hiçbir kontrol olmadığında mı daha kolay uyarsınız kurala yoksa belli aralıklarla koyulmuş kasisler ve radar levhaları olunca mı?” Elbette zorunlu hız yavaşlatmalar veya hatırlatıcı levhalarla kurala uymak çok daha kolay olur. O halde ebeveyn-çocuk ilişkisinde de aynı sistemi uygulamak gerekiyor. Nasıl mı? Sözlerle davranışların tutarlılığını sağlayarak. Çocuğunuza bir davranışı için hayır diyorsanız ikinci bir hayırı kullanmadan önce davranışsal biçimde “hayır” mesajı verin. Yani, istenmeyen davranışı sözel olmuyorsa hareketinizle durdurun. Örneğimize geri dönecek olursak televizyonu kapatmasını istediğimiz çocuğa uzaktan seslenerek değil, onun yanına gidip kumandayı uzatarak “şimdi televizyonu kapatmanı istiyorum” demek çok daha etkili olacaktır.
Ben sana demiştim!
Şimdiye kadar bahsettiğimiz kısım davranışı durdurmak adına yapılanlar ve söylenenler üzerineydi. Bunun yanı sıra durduramadığımız davranışların olası sonuçlarından da bahsetmemiz gerekiyor. Her çocuğun hayatında mutlaka en az bir kere söylediği bir söz vardır: “Annem haklı çıktı!” Evet anneler haklı çıkarlar; hem kendileri de daha önce benzer aşamalardan geçtikleri için hem de bazen gerçekten perşembenin gelişi çarşambadan belli olduğu için. Eğer sonuçlar herkesin istediği gibiyse kimsenin bir şikâyeti yoktur. Fakat evde oynanmaması gerektiği söylenen topun sehpadaki vazoyu kırması gibi durumlar pek de istenen sonuçlar değildir. Anne babaların ilk refleksi “e ne yaptın oğlum/kızım ben sana demedim mi evde top oynanmayacak diye?!” Başka bir örnek sokak duvarının üstünde koşturan çocukların başına gelebilir. Dizi kanayarak eve gelen bir çocuğun ilk duyduğu cümlenin “pes! Kaç kere dedim şu duvar tehlikeli diye!” olması gibi.
Özellikle canı acıyarak annesinin yanına gelen bir çocuğun duymak istediği ilk söz hiçbir zaman “ben demiştim” değildir. Çünkü ona “ben demiştim” diyen bir ebeveyn aslında “şu an senin canının yanmasından daha çok önemsediğim konu kendimin bu konuda haklı çıkmış olmasıdır” demektedir. Annesinin veya babasının o konuda önce uyarmış olduğunu hatırlamak o sırada yaşadığı acıyı hafifletecek bir merhem değildir. Aksine o anda ebeveyn kendi haklılığını hatırlatmak yerine hiçbir söz söylemeden sadece sarılsa, çocuk, acısının suçluluğundan kurtulmuş olur. Çünkü o anda ihtiyacı olan bu yaptığı yanlışa rağmen hala sevilip sevilmediğinden emin olmaktır. Olay sakinleştikten sonra ise çocukla birlikte bu olayın nedenleri, sonuçları ve bir dahaki sefer nasıl davranabileceği hakkında konuşulabilir.
Ya söylediğin gibi davran, ya da davrandığın gibi söyle
Bir çocuğun -yaşı ne olursa olsun- temel ihtiyacı ebeveynlerinden koşulsuz sevgi almaktır. O nedenle çocuğunuza yanlışlarını söylerken de onu çok sevdiğinizi, sevginizde asla bir değişiklik olamayacağını yalnızca bazı davranışlarda ortak noktada buluşmanız gerektiğini anlatmaya çalışın. Unutmayın; her zaman davranışlarınızla sözleriniz arasında tutarlığı muhafaza etmeli, ne söylüyorsanız öyle de davranmalısınız.
Sevgiler,
Cemre Soysal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız için teşekkür ederim.
Cemre Soysal