20 Kasım 2013 Çarşamba

Çocuk Hakları Sözleşmesi

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1989'da benimsenen Çocuk Hakları Sözleşmesi Türkiye'nin de dahil olduğu 193 ülkenin taraf olduğu sözleşme olarak en fazla ülkenin onayladığı insan hakları belgesidir.
Çocuk haklarını görmezden gelmek, yapılan suça ortak olmak demektir.

Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin temelinde 4 ana kural bulunmaktadır:
  • Ayrım Gözetmeme
  • Çocuğun yüksek yararı
  • Yaşama ve gelişme hakkı
  • Katılım hakkı 


1- Her birey on sekiz yaşına kadar çocuk olarak kabul edilir. Her çocuk vazgeçilmez haklara sahiptir.
2-Çocuk Hakları, bütün çocuklar içindir. Doğum yerleri, konuştukları dil ne olursa olsun fark etmez. Büyüklerinin inançları ya da görüşleri nedeniyle hiçbir çocuğa ayrım yapılmaz.
3- Çocuklarla ilgili bütün yasa ve uygulamaları oluşturanlar, önce çocukların yararını düşünmek zorundadır. Devlet, çocukların koruma ve bakımını üstlenenlerin sorumluluklarını yerine getirmeleri için önlemleri alır ve onların sorumluluklarını yerine getirip getirmediklerine bakar.
4- ÇHS’de yazılı olan hakların uygulanması için gereken her türlü çabanın gösterilmesi gerekir. Devlet çocukların bu haklardan yararlanmasını sağlar.
5- Devlet, hakların uygulanması konusunda çaba gösterirken başta anne baba olmak üzere çocuktan sorumlu olan kişilerin haklarına karşı saygılı olur.
6- Yaşamak, her çocuğun temel hakkıdır ve herkesin ilk görevi çocukların yaşamını korumaktır.
7- Her çocuğun bir isme ve vatandaşlığa sahip olma hakkı vardır. Devlet, çocuk doğduğunda bu ismi kaydeder ve çocuğa bir kimlik verir.
8- Çocuklara verilen isim, vatandaşlık hakkı ve aile bağları korunmalıdır. Tüm bunlar zorla değiştirilemez ve alınamaz, değiştirilmek istenir ya da çocuğun elinden bu haklar alınırsa devlet bu duruma karşı çıkmalıdır.
9- Her çocuğun ailesiyle birlikte yaşama hakkı vardır. Anne baba çocuğa bakamıyorsa, çocuk bu durumdan zarar görmesin diye ona başka bir bakım sağlanmalıdır. Bu durumda da her çocuğun, anne ve babasıyla düzenli olarak görüşebilme hakkı vardır.
10- Anne babası ayrı ülkelerde yaşayan çocukların aileleriyle birlikte olabilmeleri için devletler kolaylık gösterir.
11- Anne ve babalarının izni olmadan hiçbir çocuk başka bir ülkeye götürülemez. Çocukları bu şekilde başka yerlere götüren kişilere karşı mücadele edilmesi gerekir.
12- Her çocuk, görüşlerini serbestçe ifade etme, kendisini ilgilendiren her konuda görüşlerinin dikkate alınmasını isteme hakkına sahiptir. Herkesin çocukları dinleme, onların fikirlerini öğrenme ve onlara saygı gösterme sorumluluğu vardır.
13- Her çocuğun duygu ve düşüncelerini istediği şekilde açıklama hakkı vardır. Çocukların da başka kişilerin zarar görmemesi için gerekeni yapmaları gerekir.
14- Her çocuğun, kendi düşüncesini geliştirme ve istediği dini seçme hakkı vardır. Bu konularda çocukları büyüten yetişkinlerin de onlara yol gösterme hakkı ve sorumluluğu vardır.
15- Çocukların arkadaşlarıyla barış içinde toplanabilme, dernek kurabilme ya da derneklere üye olma hakkı vardır.
16- Hiç kimse çocukların onurunu kıramaz, onları küçük düşüremez, özel hayatına karışamaz. Çocukların bu hakkı yasalarla korunur.


17- Devlet, kitle iletişim araçlarının, çocuğun gelişimi açısından önemini kabul eder. Çocuğun bunlarla çeşitli bilgi ve belgelere ulaşmasını sağlar, kendi kültürü ve dili bakımından bu araçlarla alabileceği gereksinimleri karşılar. Ayrıca kitle iletişim araçlarının verebileceği her türlü zarardan çocukları korur.
18- Çocukların yetişmesinden ve gelişmesinden sorumlu olan büyükler, bu sorumluluklarını en iyi biçimde yerine getirirler.
19- Hiç kimse, çocuklara karşı olan sorumluluklarını onlara zarar verecek şekilde kullanamaz. Devlet çocukların hiçbir zarara uğramaması için her türlü önlemi almakla yükümlüdür.
20- Her çocuğun ailesinden yoksun kaldığında ya da aile ortamı onun için uygun olmadığında devletten özel koruma ve yardım alma hakkı vardır. Anne babasıyla birlikte yaşayamayacak çocuklar için özenli bir araştırmayla iyi aileler bulunur.
21–22- Yaşadığı ülkenin dışında bir başka ülkeye gitmek zorunda kalan her çocuğun, gittiği ülke tarafından korunma hakkı vardır.
23- Engelli çocukların özel olarak korunma ve saygı görme hakkı vardır. Devlet engelli çocukların bakımını, eğitimini sağlayacak kurumları oluşturma sorumluluğuna sahiptir. Engelli çocukların ailelerine her türlü yardım yapılır.
24- Her çocuğun sağlık hizmetinden yararlanma hakkı vardır. Hastalıklardan korunması devletin ve toplumun güvencesi altında olup çocukların beslenmesine, aşılanmasına, çevrenin temizliğine ve diğer sağlık koşullarına dikkat edilir. Hastalanan çocuklar tedavi edilir.
25- Çocuk haklarına uygun olarak kreşler, çocuk yuvaları, yurtlar, okullar, çocuk hastaneleri oluşturulur, bunlar düzenli olarak kontrol edilir.
26–27- Her çocuğun gelişme hakkı ve sağlığı güvence altında olmalıdır. Bu konuda çocukların daha iyi bir yaşam sürdürmeleri için gerektiğinde yardım edilir.
28- Her çocuk eğitimini tam yapabilmek için desteklenir ve korunur. İlköğretim parasız ve hiçbir ayrım gözetmeksizin tüm çocuklar için hak ve zorunludur.
29–30- Çocuklara verilen eğitim onların gelişimlerini en fazla ölçüde sağlayacak düzeyde olmalıdır. Eğitim, çocukların hoşgörüsünü, kendi kültürüne ve farklı kültürlere saygısını, ayrımcılığa karşıtlığını, doğaya saygısını arttıracak biçimde düzenlenir. Çocuğun kendi kültürü, bulunduğu ülkedekinden farklıysa gelişim ve eğitim hakkının her aşamasında buna gereken özen gösterilir.
31- Çocukların boş zamanlarını değerlendirebilmeleri, kendilerini geliştirebilmeleri için oyun bahçeleri, çocuk kulüpleri, kütüphaneler, spor ve kültür merkezleri açılmalıdır. Her çocuğun bu tür etkinliklere katılma hakkı vardır.
32- Çocukların okula gitme, oyun oynama hakkı vardır. Onlar yetişkinler gibi çalıştırılamazlar. Çalışmak zorunda kalırlarsa yapacakları iş onların sağlığı ve eğitimleri için sorun oluşturmamalıdır.
33- Bütün çocuklar her türlü zararlı maddelere karşı korunur. Bu tür maddeleri üretip çocuklara veren kişiler cezalandırılır.
34- Çocukları bedensel ve ruhsal yönden örseleyecek hiçbir yaklaşıma izin verilemez.
35- Devlet, çocukları koruma ve çocukları kaçırıp onları satan, onları çalıştırmak isteyen kişilerle mücadele etme sorumluluğuna sahiptir.
36- Hiçbir kişi kendi çıkarları için çocukları kullanamaz. Devlet böyle bir duruma karşı her çocuğu korur.
37- Çocuklar hiçbir şekilde insanlık dışı yöntemlerle ya da aşağılanarak cezalandırılamaz. Bir çocuk suça itilmişse ona uygulanacak ceza yaşına ve gelişimine uygun, onun eğitimini engellemeyecek şekilde olmalıdır.
38- Her çocuğun barış ortamında yaşama ve savaşlardan korunma hakkı vardır. Çocukların askere alınmaması gerekir. Devlet, çocukları silahlı çatışmalardan ve sonuçlarından korumakla sorumludur.
39- Çocuklar çeşitli nedenlerle zarar görmüşlerse onların iyileştirilmeleri için çalışmalar yapılır, bir daha aynı şekilde zarar görmemeleri için önlemler alınır.
40- Yasalarla sorunu olan çocuklar bu durumdan tek başlarına sorumlu değildir. Çocuklar farkında olarak kimseye zarar vermez. Suça itilen çocuklar, yetişkinler gibi cezalandırılamaz, özel yasalarla yeniden topluma kazandırılırlar.
41- Bir devletin yasaları burada belirtilen hükümlerden daha iyiyse, bunlar hiçbir şekilde değiştirilemez.
42- Devlet, ÇHS’nin herkes tarafından öğrenilmesini sağlar.
43- ÇHS’nın uygulanmasını değerlendirmek üzere Çocuk Hakları Komitesi kurulmuştur.
44- Devlet ve o ülkede yaşayan insanlar Çocuk Hakları Komitesine, çocuk haklarıyla ilgili durum hakkında bilgileri vermekle sorumludur.
45-İlgili kuruluşlar Çocuk Hakları Komitesinin çalışmalarına kolaylık ve yardım sağlar.

14 Kasım 2013 Perşembe

Düşünmeyi Nasıl Öğreteceğiz?

Descartes, "Düşünüyorum, öyleyse varım" derken yaşadığı çağa ve sonraki çağlara müthiş bir ilham vermişti. Verdiği ilham sonraki dönemlerin sadece düşünce hayatına değil, varoluş nedenlerine dahi tesir etti.
Peki düşünme sürecinde nelere ihtiyaç vardı? Descartes dört tane kuralı temele oturtmuştu:
  1. Açık seçik ve belirgin fikirler dışında hiçbir şeyi kabul etmemek
  2. Her sorunu çözümü için gerekli sayıda parçalara ayırmak
  3. Düşünceleri basitten karmaşığa doğru sıralamak
  4. Gözden kaçmış bir şey olup olmadığını sürekli kontrol etmek
Bunları yapabilmek için düşünmekten, sorgulamaktan ve denemekten korkmamak gerekiyordu.

Son zamanlarda çocuklarla yaptığım çalışmalarda dikkatimi çeken konu, onların bu dört prensipten ciddi şekilde uzaklaşmış olduklarıydı. Adeta bir düşünme tembelliği içinde, sadece sunulan bilgiyle yetinen ve mümkünse sunulacak bilginin olabildiğince kısa formül halinde verilmesini beklentileyen bir nesil gümbür gümbür geliyor!

Formül fanatikliğinin nedenleri üzerine düşünmeye başladığımda bir görünti şimşek gibi gözümün önünde beliriverdi: Ah o üniversite sınavlarına hazırlanırken çözdüğümüz test kitapları! Her konunun ortasında, sonunda siyah kalın bir dikdörtgenle çerçevelenmiş, yanında ya bir ampul ya bir yıldızla da süslenmiş kutucuklar. "Bu kadar anlattığımız konuyu boşver, formülü tut yeter" diyen sözde öğrenmeyi kolaylaştırıcı özetler.

Sadece testlere gelince mi rölantiye aldık düşünmeyi diye hatırlamaya çalışırken ilkokulda dört işlemi anlatırlarken söylenenler geldi bir anda aklıma: "Artıyor derse toplama, azalıyor derse çıkarma yapacaksınız."
Görsel www.hikingartist.com adresinden alınmıştır.

Çocuğuna ders çalıştıran bir ebeveyn geldi sonra gözümün önüne. Soruyu çözmek için teker teker elmaları çizen çocuğa "bırak şimdi resim yapmayı, soruyu çöz!" komutunu alan çocuğun defterinde yarım kalan boynu bükük elmaların çocukla paylaştığı hayalkırıklığını gördüm. Oysa çocuk anlamak için somutlaştırmaya çalışıyordu okuduklarını. Toplama işlemi karmaşıktı; ama elmalar basitti işte..

Yetmedi bunları hatırlamak.. Tarih derslarinde tek bir bakış açısından aktarılan bilgilerle sahte karşılaştırma sorularının sorulduğunu hatırladım. Hiçbir karşılaştırmalı edebiyat temelinin verilmediğini, tarih atlasına bakıp orduların nereden nereye gittiğini hafızasına yerleştirmeye çalışırken öğretmeni tarafından kaytarmakla itham edilen öğrenciyi.. Öğretmenin anlattıklarına zıt düşen bir soru soran çocuğun "çıkıntı" diye mimlendiğini, peki şöyle olsaydı ne olurdu diye soran çocuğun "amma detaycısın" diye susturulduğunu..

Sonra anladım neden düşünmekten uzaklaştığımızı. Davranışların artması için olumlu geribildirimler almaya ihtiyacımız vardır. Düşünmek de bir davranıştır. Ve ne yazık ki bu davranış mevcut eğitim sisteminde ödüllendirilmemekte, davranış için uygun alan yaratılmamaktadır. Düşünün ki bir çocuğa hadi depar at ve koşabildiğin kadar hızlı koş demenize rağmen ona 10 metrekare bir oda veriyorsunuz.

Çocuklarınızın düşünerek var olmalarını istiyorsanız onlara geniş alanlar yaratın. Sorgulamalarına, öğrendiklerini hayatın içinden örneklerle pekiştirmelerine izin verin. Her şeyi onların adına düşünmeyi de bırakın. Bırakın ki, düşünerek varolmanın bedensel, zihinsel ve duygusal gücünü hissetsinler..



                                                                                                      

23 Eylül 2013 Pazartesi

Okula Gitmek İstemiyorum! - Okul Fobisi

Okula gitmeme isteği birçok çocuğun eğitim hayatının içinde yaşadığı olağan bir durumdur. Fakat okul fobisi çocuğun uzun süreli devamsızlığı veya okula gitmekten kaygı duyma ve hatta gitmeyi reddetme davranışı ile tanımlanan bir sorundur. Okula ilk başlayan veya okul değiştiren çocuklarda görülebildiği gibi yeni kardeş doğumu, ani bir travma gibi nedenlerle  ara sınıflardaki çocuklarda da okul fobisi görülebilir. Okulu asma ile okul reddi davranışlarını ayırt etmek gerekir. Genellikle ergen popülasyonda rastlanan durum yetişkin otoritesine karşı gelme temelli olurken, kaygı temelli okul reddi ise genellikle okula başlama senesinde veya 10-13 yaş aralığında görülür.
 
Günümüzde yapılan çalışmalarda okul reddi davranışı dört ana gruba ayrılmıştır. Okul fobisi de bu gruplardan bir tanesidir; fakat okul reddinin başka nedenleri de olabilir:


  1. Negatif duyguya neden olan durumlardan kaçınma – Okul fobisi: Özellikle ara sınıf çocuklarında görülen okul reddi davranışının temelidir. Okulda yaşadığı kötü bir olay (arkadaşlarının dalga geçmiş olması, bir öğretmenin ona bağırmış olması gibi) nedeniyle okul çocukta korku, kaygı gibi olumsuz duygulara neden olur. İşte bu durum tam olarak okul fobisi olarak tanımlanır.
  2. İtici sosyal durumlardan kaçınma: Çocuk okuldaki sosyal durumlarda zorlanıyor olabilir. Örneğin sınıfta bir değerlendirmeye girmek, bahçede yaşıtlarıyla sohbete başlama veya bir gruba dahil olmak gibi sosyal durumlar ona kaygılandırdığından dolayı okula gitmek istemiyor olabilir. Böyle durumlar sosyal fobi ile tanımlanır.
  3. Ayrılma kaygısı: Özellikle okula ilk başlayan çocuklardaki okul reddinin başlıca nedenlerinin arasında çocuğun anneden veya ona bakan kişiden ayrılmakta zorlanması vardır. Bu “ayrılma kaygısı” denir. Özellikle yuvaya gitmemiş çocuklar ve aşırı koruyu anneye sahip çocuklar ayrılma kaygısını daha fazla yaşarlar. Bu çocuklarda hiçbir nedene bağlanamayan fiziksel şikayetler görülür ve evde kaldığındaki ilgi nedeniyle de okula gitmeme davranışı ödüllendirilmiş olur.
  4. Okul dışında bulunabilecek cazip durumların peşinden gitme: Bu durum genellikle ergenlerde rastlanır. Okul saatlerinde okula gitmeyerek bilgisayar oyunları, arkadaşlarıyla sinemaya gitme daha cazip davranışları yapma eğiliminde olurlar.

Okul fobisinin belirtileri şunlardır:

·         Depresyon
·         Aşırı yorgunluk/bitkinlik
·         Korku ve panik
·         Genel ve sosyal kaygı
·         Endişe
·         Fiziksel ağrı şikayetleri (bulantı, kusma, baş ağrısı, ishal vs)
·         Agresyon
·         Sabahları uyanamama veya yataktan çıkmayı reddetme
·         Okuldan kaçma
·         Ağlama nöbetleri
·         Karşı koyma, meydan okuma 


Görsel www.rgj.com adresinden alınmıştır.
Bu belirtileri gösteren çocuk için ailenin yapacağı en önemli şey durumun fiziksel bir rahatsızlıktan olmadığından emin olduktan sonra profesyonel destek almaktır. Çünkü okul fobisi veya reddi olan çocuğun öncelikle davranışın temeli bulunmalı sonrasında da bu alana yönelik müdahalede bulunulmalıdır. Ayrıca erken dönemde müdahale edilmeyen okul reddi davranışı ileride depresyon, kaygı bozukluğu gibi sıkıntıların yaşanmasına neden olabilmektedir.

Bu süreçte ailelerin dikkat etmesi gereken en kritik nokta çocuğun okula gitmeyip evde kaldığında evdeki ortamın cazip kılınmaması gerektiğidir. Örneğin evde kaldığı bir günü evde annesiyle televizyon seyrederek geçirmek, veya hep beraber bir alışveriş merkezine gitmek okul reddi davranışını ödüllendirmek ve bu davranışın tekrar etmesine zemin hazırlamaktır. Evde kalmasına izin verildiği günlerde okul saatleri içinde (ders saatleri ve teneffüs zamanları belirlenerek) mutlaka okul programının uygulanması oldukça önemlidir. Özellikle okul fobisi olan çocuğun okula tam devamı ancak her sefer biraz daha fazlasını yapması hedeflenen kademeli bir programla sağlanmalıdır.
 

Okul ortamında çocukla birebir ilişkideki öğretmenlere büyük görev düşmektedir. Öncelikle devamsızlığın okul reddinden mi yoksa okuldan kaçmadan kaynaklandığı iyi ayırt edilmedir. Devamsızlık yalnızca bir disiplin sorunu olarak görülmemeli, psikolojik bir temeli olabileceği de  unutulmamalıdır. Psikolojik temelli bir okul reddi durumunda ise öğretmenin yapabileceği en önemli yardım aileyi öncelikle okulda eğer varsa rehberlik birimine yönlendirmek ya da bir profesyonel yardım almalarını önermek olacaktır. Sonraki süreçte ise öğretmenin aile, rehberlik birimi ve destek alınan profesyonel kişi ile işbirliği içinde olması çocuğa büyük destek sağlayacaktır. Özellikle okula devamının kademeli olarak sağlandığı çocuklarda bu programa öğretmenin de destek veriyor olması büyük önem taşır.
 
 
Sevgiler,
Cemre Soysal

 

16 Eylül 2013 Pazartesi

Ödev Sorumluluğu

Bazı okullar geçtiğimiz hafta ders yılını başlatmış olsalar da bugün tüm okullar resmi olarak açılışı yaptılar. Uzun süren bir tatilden sonra yeniden okul düzenine geçmek hem yetişkinler hem de öğrenciler için biraz zaman alacaktır. lk hafta alışma süreci, yeni hocalarla tanışma, derslerin genel tekrarı gibi rahat bir tempoda geçecek olsa da gelecek haftadan itibaren öğrenciler bilindik tempolarına başlayacaklar.

Dersler ve ödevler başladı mı en çok sorulan sorular "Bu çocuğa nasıl ders çalışma alışkanlığı kazandıracağız veya Ödevlerini kendisi yapması için ne yapacağız?" oluyor. Biraz bunlardan bahsedelim.

Ders veya ödev sizin çocuğunuza sorumluluk kazandırma konusunda kullanacağınız araçlardan yalnızca biridir. Bu konuyu geniş perspektifte değerlendirerek "sorumluluk bilinci"nin kazandırılması olarak bakmanızı tavsiye ederim. Bugün ödevinin sorumluluğunu almayan çocuk yarın işinin, ailesinin, davranışlarının sorumluluğunu almakta da zorlanacaktır.

Ödev ve derslerin sizi mutlu etmek için çocuğun yapması gereken bir yükümlülük olduğu kanaatinden uzaklaşmak çok önemlidir. Aksi taktirde çocuğunuzla aranızdaki ilişkiye  maddi bir faktör katmış olursunuz. Onun derslerinin iyi olması durumunda elbette onunla gurur duyacağınızı ama bunun gururunu esas yaşayacak kişinin kendisi olduğunu vurgulamalısınız.

Özellikle daha önceden ders çalışma alışkanlığı olmayan öğrencilere ilk etapta velileri yardımcı olabilir. Şöyle ki eve geldiğinde beraberce o gün yapılması gereken ödevlerini gözden geçirebilirsiniz. En iyi işleyen yöntemlerden biri ödevi küçük parçalara bölerek yapmasını öğretmektir. Çünkü küçük parçalara ayırmazsanız çocuk "ödevimi bitirdim" cümlesini kurana kadar geçen sürede motivasyonunu kaybeder. Halbuki matematik ödevimi bitirdim, Türkçe'den 5 cümleyi tamamladım gibi adım adım giderse bitirme duygusunu ve motivasyonunu çok daha somut yaşayacaktır.

Görsel www.magicmaman.com adresinden alınmıştır.
Son ana bırakılan ödevlerde tabiri caizse çocuğunuzun canını kurtaracak yardımlar yaparsanız bunun alışkanlık haline gelme ihtimalini aklınızdan çıkarmayın. Nasıl olsa sonunda annem/babam dayanamaz ve yardım eder(ler) diye düşünen çocuğun sorumluluk bilincinin gelişmesi çok daha gecikmeli olacağı unutulmamalıdır.

Çocuğunuza "ödevini yap!" diye komut verdiğinizde ona sorumluluğunu hatırlatmıyor aksine onu özdisiplinden uzaklaştırıyor ve harekete geçmesi için hep bir dış uyarana ihtiyaç duymaya alıştırıyorsunuz. Oysaki yapılan araştırmalar hayat başarısındaki en etkili faktörün özdisiplin olduğunu gösteriyor. Bir başka deyişle bireyin kendini; isteklerini, yükümlülüklerini, zamanını ve ihtiyaçlarını doğru planlama becerisi de diyebiliriz.

Son olarak da sizden yardım istediğinde buna hazır ve gönüllü olduğunuzu daima ona hissettirin. Sorumluluklarını alırken zaman zaman sizin desteğinize ihtiyaç duyabilir. Bir proje yapması gerekiyordur ve bunun için beyaz kartona ihtiyacı vardır. Bunu sizden istemesi sorumluluklarını bilmediği anlamına gelmez.

Ödevlerini yapmayan çocuğun ise ödevin yapılmamış haliyle okula gitmesine izin verin. Öğretmenlerin doğru müdahaleleri yapabilmeleri, çocukların performanslarını doğru irdeleyebilmeleri için buna ihtiyaçları olduklarını unutmayın.

Tüm öğrencilere becerilerini geliştirebildikleri, hedefleri doğrultusunda doğru ve kararlı adımlar atabildikleri bir ders yılı dilerim.

Sevgiler,
Cemre Soysal



5 Eylül 2013 Perşembe

OKULLAR AÇILIYOR!


 
Uzun süren yaz tatilinden sonra okulların açılmasına kısa bir süre kaldı. Birçok ailede okul hazırlıkları yapılmaya başlandı bile. Peki okula iyi bir başlangıç yapabilmek için dikkat edilmesi gerekenler nelerdir?

Çocuklar yaz tatilinde okul dönemine kıyasla daha serbest oldukları için onları en zorlayacak konu yeniden düzenli ve disiplinli hayata dönüş yapmak olacaktır. Sabah istedikleri saatte uyanmak, bahçede arkadaşlarla uzun saatler oyun oynamak, denize girmek gibi birçok eğlenceli etkinlik bir sonraki tatile kadar rafa kalkacak ne de olsa.
 
Önceki sene okula gitmiş olan çocukların okula başlamalarında çeşitli motivasyonları vardır. Her ne kadar yeniden ders çalışmaya başlayacakları için huysuzlansalar da tatil boyunca görmedikleri arkadaşlarına kavuşmak onlar için oldukça heyecan vericidir. Okullarında yapılan herhangi bir değişiklik, sınıflarının yerinin değişmesi gibi küçük detaylar da onları heyecanlandırabilir. Okulların açılması konusunda hevesli olmayan çocuklara okulun ders haricindeki bu avantajları hatırlatılarak okula gitme konusundaki duyguları olumluya çevrilebilir.


Bu sene ilk defa okula başlayacak çocuklar ise çok daha değişik bir heyecanın içindedirler. Onlar, büyümenin çok büyük bir adımı olan okul hayatına başlangıç aşamasındalar. Her ne kadar daha önce anaokulu veya hazırlık sınıfına gitmiş olsalar da birinci sınıfın önemi her zaman farklıdır. En önemlisi okuma yazma öğrenilecek bir seneye başlangıç yapıyor olmalarıdır. Yeni okul binası, yeni arkadaşlar, yeni araç gereçler.. Neredeyse her şey onlar için yenidir.

 Okula yeni başlayacak çocuklar bazen endişeli olabilirler. Özellikle içe kapanık çocuklar yeni ortamlara girmeden önce kaygı yaşarlar. Böyle durumlarda ebeveynler kendi okula başlama anılarını anlatabilirler. Elbette anlatılan hikayelerin içeriği çocuğun okula heves etmesini destekleyecek nitelikte olmalıdır. Ayrıca gideceği okulu önceden ziyaret etmek de çocuğun kafasındaki kaygılarını azaltmasını sağlayabilir.

 

Okullar açılmadan yapılması tavsiye edilen birkaç öneri:

  • Hayat düzeninizi okullar açılmadan bir hafta kadar önce okula göre yeniden düzenleyebilirsiniz. Yatma ve uyanma saatleri okul dönemi düzenine getirilebilir. Böylece okula adaptasyon kolaylaşacaktır.
  • Ailecek okul alışverişine çıkabilirsiniz. Yeni kıyafetler, kırtasiye eşyaları çocukları okulun başlaması konusunda heyecandıracaktır.
  • Çocuğunuzdan başlayacak okul dönemine dair hedefelerini düşünmesini isteyebilirsiniz. Unutmayın ki kendi koyduğumuz hedefler için çalışmak daha kolaydır.
  • Bu sene sonunda sınava girecek öğrenciler biraz daha endişeli olabilirler. Okulun başlamasının bir diğer anlamı geçecek her günle sınava bir adım daha yaklaşacak olmalarıdır. Sınava hazırlık yolunun zor olduğu ama bu yolun sonunun aydınlık olduğu da hatırlatarak çocuğunuzu cesaretlendirebilirsiniz.

 
Sevgiler
Cemre Soysal


19 Ağustos 2013 Pazartesi

Hayali Arkadaş


Okul öncesi dönemde (2 – 5 yaş arası) çocuğunuzun hayali bir arkadaş edindiğine, var olan oyuncak bebeğini canlı biriymiş gibi besleyip büyüttüğüne tanık olabilirsiniz. Hayali arkadaş konusu soyut ve somut kavramların arasındaki farkın henüz tam oturmadığı bir dönem olan okul öncesi dönemde sıklıkla rastlanan bir durumdur.

Çocuklar yetişkinlerin onlar için hazırladıkları ve onlar adına karar verdikleri bir dünyada yaşarlar. Yemek saatleri, uyku saatleri, nereye gidileceği, neyin doğu veya yanlış olduğu hep büyükler tarafından karar verilip çocuklara sunulmaktadır. Kendi hayatları üzerinde çok da fazla söz hakkı bulunmayan çocuklar için aslında hayali arkadaş bir nevi kendilerini iyi hissettikleri bir hayal ürünüdür. Hayallerinde yarattıkları bu arkadaşa veya hayvana istedikleri gibi yön verebilir, yetişkinlerin onlara yaptıklarını hayali arkadaşlara uyarlayabilirler. Hayali arkadaşına “sen şimdi burada sessizce oturmalısın çünkü ben annemle gidip dondurma yiyeceğim” diyen çocuk kendine kurulan otorite çemberini hayali arkadaşına uygulamaktadır.
 
 


Bu dönemde ortaya çıkan hayali arkadaşlar sadece otorite temelli değil, aynı zamanda zorluklarla başa çıkma metodu veya sadece sıkıntı gidermek için yaratılan bir oyun halinde de olabilir. Bu gibi durumlar çocuğun herhangi bir psikolojik sıkıntı içinde olduğunu göstermez. Çoğunlukla somut-soyut kavramı geliştikçe çocukların hayali arkadaşlardan da uzaklaştığı görülmektedir.

Aileler çocukların hayali arkadaşlarının olduğunu fark etmeleri durumunda paniklememeli, eğer çocuk anlatıyorsa onun hikayelerini dinlemelidirler. Önemli olan husus, hayali arkadaşı olan çocuğun gerçek hayatta başka arkadaşlarının olmasına özen göstermektir. Böylece salt hayal dünyasında yaşamasının önüne geçilmiş olunur. Diğer taraftan, çocuğu hayali arkadaşın olamayacağı gerçeğiyle yüzleştirmeye çalışmak ise çocuklarda hayal kırıklığına yol açabilir. Bu nedenle bir denge kurularak; hem onun bu yaratıcı dünyasına saygı duyulmalı hem de gerçek hayattan tam olarak kopması engellenmelidir. 

 
Sevgiler,
Cemre Soysal

17 Ağustos 2013 Cumartesi

Tuvalet Eğitimi Nasıl Olmalı?

Çocuğun özgürleşme adımlarından biri bezden kurtulma sürecidir. Bezi kullanmaya devam eden çocuk, yürümeye ve hatta kelimeleri çıkartmaya başlamış dahi olsa ona bakan kişiye günün belli bölümlerinde ihtiyaç duyar. Ebeveynler için de bezden kurtulma anı heyecanla beklenen bir gelişmedir. Bezi bırakmış çocukla dışarı çıkmak, hareket etmek çok daha kolaydır.

Öncelikle belirtmek gerekir ki bezi bırakmak için kesin bir yaş olmamakla birlikte 2 yaşından itibaren çocuk hazır olduğunda denemeler yapılabilmektedir. Henüz hazır olmayan çocuğu zorla bezden ayrılmaya zorlamak sonrasında duygusal sorunlara yol açabileceği için bu geçişi mümkün olduğu kadar çocuğun hazır olma koşullarıyla doğru orantılı yapmakta fayda vardır.
İlk dikkat edilmesi gereken koşullar:

  • Çocuğun dil becerisinin kendisini ifade edecek seviyede olması. "Çiş, kaka, ıslak, yaptım" gibi kelimelerini anlamlarını doğru yerde kullanacak seviyede bir dil gelişimi gereklidir.
  • Çocuğun hayatındaki diğer değişkenlerin mümkün olduğunca sabit olması. Yeni bir kardeş doğumu, anne veya babanın uzakta olması, taşınma gibi olağan dışı durumların yaşandığı dönemlere bir de tuvalet eğitimini sıkıştırmak işleri zorlaştırabilir.
  • Çocuğun bezden veya bezdeki ıslaklıktan rahatsız olmaya başlaması. Bunun sağlanması için tuvalet eğitimine geçmeden önceki dönemde çocuğun tuvaletini yaptığını fark ettiğiniz anlarda bezini değiştirmek faydalı olacaktır. Böylece çocuk kuru kalmanın rahatlığına alışacaktır.
  • Bezi bırakmasına engel teşkil edecek herhangi bir fiziksel sıkıntısı yok ise. Bu konuda çocuk doktorunuza danışabilirsiniz. Kaslarını sıkma, tutma gibi becerilerinde sıkıntı olmadığından emin olunmalıdır.
  • Çocuktan istendiğinde belli bir süreyle oturabiliyor olması. Tuvalette oturup beklemesi gereken durumlar için ortalama 3-5 dakikalık bir süreye ihtiyacınız olacaktır. Oturmakta zorlanan çocuklar için sevdikleri bir kitabı yanlarına almalarına izin verebilirsiniz.
Eğer bu koşullar mevcutsa ve siz de buna hazırsanız ilk denemelere başlayabilirsiniz. Sizin de buna hazır olmanız çok önemlidir çünkü tuvalet eğitiminin ilk aşamalarında ufak kaçaklar, başarısızlıklar yaşanabilir ve bu da çok doğaldır. Hatta ilk denemede çocuğun buna hazır olmadığını anlayıp ertelemek zorunda da kalabilirsiniz. Önemli olan bu süreci travmatik bir anıya dönüştürmeden geçirebilmektir. 

Tuvalet eğitimini bir anda yapmaktansa aşamalı olarak yapmanızı tavsiye ederim. Çocuk dün bezlenip altı siliniyorken bugün büyük bir klozete oturtulup "Artık çişini buraya yapacaksın" komutuyla karşılaşırsa korkabilir. 

Eve bir lazımlık alarak işe başlayabilirsiniz. Renkli hatta tuvaletini yaptığında müzik çalanları bile var artık. Bu lazımlığı çocuğun en çok zaman geçirdiği odaya/mekana koyarak onunla tanışıklığını sağlayabilirsiniz. Çişini yapacağınız dönemlerde bezini açıp lazımlığa oturtarak başlayın. Eğer bunda zorlanırsanız ilk etapta bezini çıkartmadan sadece oturmasına da izin verebilirsiniz.Sonraki dönemlerde klozete yerleştireceğiniz oturaklar da işinizi kolaylaştıracaktır. 

Lazımlığa yaptığı her sefer onu abartılı olmayan bir şekilde tebrik etmeyi ihmal etmeyin. Çocuklar alkışlanmaktan hoşlanırlar! 

Lazımlığa oturma denemelerini sağlıklı olarak yaptığınızdan emin olduktan sonra gün içinde "Çişin var mı? Kakan var mı?" sorularına başlayın. Böylece çocuk bunun önceden haber verilmesi gereken bir durum olduğunu öğrenir.

Zaman zaman çocuklar kakalarının veya çişlerinin nereye gittiğini bilmek isterler. Çocuğunuz böyle bir soru sorarsa onları tuvalete atıp sifonu çektiğinizi böylece diğer çiş ve kakalara kavuştuklarını söyleyebilirsiniz. Çocuğunuzun sifonu çekip, kakasına veya çişine el sallamasına da izin verebilirsiniz.

Tuvalet eğitimi sırasında zaman zaman yol kazaları olabilir. Altına kaçırdığı, tutamadığı durumlarda tavrınızın çok önemli olduğunu unutmayın. Eğer kızar, bağırır ya da tehdit edersiniz sağlıklı bir tuvalet eğitimi veremezsiniz. Sakinlikle karşılayın ve çocuğunuzun cesaretini devam ettirmesini sağlayın.

Son olarak tüm ebeveynlerin sıkça sorduğu soruya gelelim: Gece bezini ne zaman bıraktırmalıyız?

Aslında gece ve gündüzü aynı anda da bırakabilirsiniz. Fakat bunu yapabilmek için çocuğunuzun sizin yardımınıza ihtiyacı var. Gece belli aralıklarla uyandırıp çişe götürmeniz gerekir. Ayrıca uyumadan 2 saat öncesinden itibaren sıvı tüketimini kesmenizde fayda var. Uyumadan önce süt içme alışkanlığı devam eden çocuklarda gece bezini bırakmak daha zor olacaktır. Bezi bırakmadan önce süt saatini değiştirmekte fayda var.

Gece oluşabilecek kaçırmalara karşı da çarşafın altına koruyucu koymak faydalı olur. Yatağım çiş olmasıyla aradaki bezin çiş olması arasında hem temizlik süresi hem de hijyen açısından oldukça fark var. 

Unutmayın ki çocukların en büyük motivasyonu büyümektir. Bezi bırakırken "büyüme hevesleri" sizin en büyük yardımcınız olacaktır. 

8 Temmuz 2013 Pazartesi

Verimli Yaz Tatili

Yaz tatiline yaklaştığımız şu günlerde çocuk ve ebeveynleri tatlı bir telaş sardı. Ebeveynler eve getirilecek karnenin başarı seviyesinin ne olacağını merak ederken, çocuklarsa yaz tatili için yapabilecekleri programları şimdiden düşünmeye başladı bile!

Karne, bir senelik çalışma performansının değerlendirilmesinin yazılı ve resmi belgesidir. Çocuğun tüm dönem yaptıklarının ortalaması olarak da algılanabilir. Dolayısıyla, çocuğun başarılı veya başarısız olması eve getirdiği bu karne üstünden değerlendirilir çoğu zaman. Halbuki karne notlarını salt bir sonuç olarak görmek yerine bir sürecin yorumlanması olarak tanımlamak daha faydalı olacaktır. Ebeveyn ve çocuk, karne notu ile dönem içinde o ders için harcanan çalışma mesaisinin ne kadar tutarlı olduğu konusunda bir analiz yapmalıdır.
 
Başka bir deyişle çok çalıştığı halde düşük not mu aldı, çalışmadığı için kırık not mu getirdi yoksa düzenli bir çaba gösterdi böylece de karnesinde o dersten yüksek bir not mu aldı sorularının cevapları aranmalıdır. Bu değerlendirmeyi ebeveyn ve çocuk ne kadar birlikte ve nesnel yapabilirse çocuğa bundan sonraki sene için de o kadar faydalı olabilecek bilgiler ortaya çıkar. Hakettiği notu alamayan çocuğun çalışma alışkanlıklarını gözden geçirmesi gerekebilir.
 
Karne notları bahsettiğimiz şekliyle değerlendirildikten sonra yaz aylarının nasıl geçirileceği hakkında çocuğun da talep ve beklentilerini göz önünde bulundurarak bir program yapılması faydalıdır. Çocuğun tüm ders yılı boyunca okul ve hatta belki dershane sorumluluğu nedeniyle yapmak isteyip de ertelediği etkinlikleri yapabilmesi için yaz ayları uygun bir fırsattır.

 Yaz tatilinin en önemli akademik hedefi o ders yılını içinde çocuğun bilgi ve beceri olarak yakaladığı noktayı kaybetmemesi yönünde olmalıdır. Örneğin çarpım tablosunu tamamiyle öğrenen bir çocuğun ilk hedefi çarpım tablosuyla problemler çözmeyi öğrenmek değil, çarpım tablosunu unutmamak olabilir. Bunun üzerine koyulacak her bilgi elbette kâr olacaktır; ama ilk amaç, bitirilen senenin bilgilerini muhafaza etmek, yani öğrenilen konuların tekrarını yapmaktır.

Ders programı yapılırken dikkat edilmesi gereken hususların başında ders ve eğlence sıralaması gelmektedir. Çocuğun motivasyonunun ve çalışma verimliliğinin beklenen düzeyde olabilmesi için sabah kahvaltısı sonrasının ders çalışma vakti olarak belirlenmesi en uygun olanıdır. Böylece açık zihinle gerekli tekrar ve çalışmalarını yapan çocuk, günün geri kalan zamanını arzu ettiği gibi geçirme rahatlığını yaşayacaktır.

Görselin alındığı adres: www.yeniansiklopedi.com
 
Akademik hayatta bilgiler kitap üzerinden verilir. Oysa yapılan araştırmalar, yaşantısal deneyimlerle yapılan öğrenmelerin zihni hem daha çok beslediği hem de bu bilgilerin daha kalıcı olduğu yönündedir. Yaz ayları özellikle çocukların doğayı öğrenmeleri için bulunmaz bir fırsattır. Bir fizik dersinde birçok formülle öğreneceği denge kavramını, yaşantısal bir deneyim olan ağaca tırmanmayla pekala kavramsal olarak öğrenebilmektedir. Bu nedenle yaz tatilinde çocukların mümkün olduğunca sanat, kültür, doğa etkinliklerine teşvik edilmeleri önemlidir. Ebeveynler güvenli olduğunu bildikleri yerlerde, çocuğun sokakta oynamasına da izin vermelidir. Sokakta oynamak hem fiziksel gelişim hem de bilişsel gelişimin yordama alanı için faydalıdır.

Yaz tatilinin olmazsa olmaz parçası ise kitaptır. Ders yılı içerisinde çoğunlukla ders kitaplarını okuma önceliği olan çocuklar için yaz tatili bulunmaz bir fırsattır. Özellikle günün en sıcak saatleri, kendi seçtikleri kitapları okumaları için uygun bir zaman dilimi olabilir. Yaz tatilinde okuyacakları kitapları seçme konusunda çocuklar özgür bırakılmalıdır. Okumayı bir zorunluluk değil, keyif alınan bir tercih olarak görürlerse kitapla aralarında kurdukları bağ çok daha kuvvetli olacaktır. 

Yaz tatilini çocuğun bireyselleşme sürecine bir vesile olarak değerlendirmek de mümkündür. Bunun için ebeveynler, çocuklarının yaşlarına ve sahip oldukları imkanlara göre farklı seçimler yapabilirler. Çocuk, anne babanın katılmadığı bir gençlik kampına gidebileceği gibi, şehirden uzakta doğayla iç içe yaşayan anneanne/babaanne – dede ziyareti de yapabilir.

Sonuç olarak, yaz tatili akademik eksikliklerin kapatıldığı, kazanılmış bilgilerin muhafaza edildiği bir dönem olarak görülmeli; fakat yoğun ve yorucu geçen bir ders yılından sonra çocuğun özellikle fiziksel ve sosyal ihtiyaçlarının beslenmesi gereken bir süre olduğu da  unutulmamalıdır.

Tüm çocuklara ve ebeveynlerine şimdiden bol eğlenceli, unutulmaz anılarla dolu bir yaz tatili dilerim!
 
Sevgiler
Cemre Soysal

 

 

24 Mayıs 2013 Cuma

Şiddetli Yaşam

Son dönemde toplumun farklı alanlarında sıklıkla karşımıza çıkan sorun: ŞİDDET..
Sokak ortasında yürüyen kadına uygulanan şiddet, bir şehrin kültür-sanat mirasına sahip çıkmaya çalışanlara uygulanan şiddet, okulda hakkını aramaya çalışan öğrenciye uygulanan şiddet gibi birçok örnek verebiliriz.

Bütün bu örneklerde olay kime tesir ediyorsa onun çevresindeki insanların seslerini çıkarmaya çalışarak şiddete isyan ettiklerine şahit oluyouz. Son olarak futbolda ve tribünde yaşanan şiddete karşı da toplu bir isyanın olduğunu söyleyebiliriz.

Peki herkes şiddetten bu kadar muzdaripken ne oluyor da toplumun her kesiminde şiddet içinde yaşıyoruz?

Şimdilerde ders kitaplarında "aile"nin tanımını nasıl yaptıklarını bilmiyorum; fakat bizim zamanımızda hepimizin zihnine kazınan şu ifade kullanılırdı:

"Aile, toplumun en küçük birimidir."

Bu nedenle, toplumda olup biteni anlayabilmek için dikkatlice incelenmesi gereken ilk yer, ailedir. Bizim ülkemizde klasik aile yapısında otoritenin büyük önemi vardır. Bu otoriteyi yerleştirebilmek için ise kullanılan en yaygın yöntem tehdit, korku ve "ihtiyaç dahilinde(!)" şiddettir.

Alışveriş merkezlerinde daha çok gözlem yapma şansım oluyor. Çocuk doğası için uygun olmayan bu mekanlarda çocuğun sıkılıp mızmızlanmaya başlamasıyla annenin çocuğu kolundan çekiştirmesi veya koluna/bacağına bir şaplak patlatması an meselesi olabiliyor. Yapmasını istemediği bir hareketi yapan çocuğu da cezalandırma yöntemi olarak vurma kullanılabiliyor.

Peki bunca şiddetli yaşam bize nelere mal oluyor?
Şunu belirtmeliyim ki şiddet öğrenilen bir davranıştır. Evinde şiddet gören bir çocuk şiddeti öğrenir ve başkalarına yöneltmeye başlar. Öfkelendiğinde çocuğuna vuran annenin verdiği mesaj nettir: "Ben sorunlarımı başka yöntemle çözemiyorum. Sinirlendiğim zaman vurabilirim." Buna maruz kalan çocuk da sinirli olan insanın beklendik tepkisinin vurma eylemi olduğunu öğrenmeye başlar. Önce okuldaki akranlarına, sonra ailesine, sonra da gücünün yettiklerine..

Kabul edelim ki, toplumsal alt yapı olarak şiddetle beslenen bir kültürümüz var. Türklüğün onur kavramlarının "at, avrat, silah" olduğunu düşündüğümüzde at ve silahla  2/3'lük savaş ve şiddet potansiyelimiz olduğunu varsayabiliriz. Televizyonda reyting rekorları kıran dizilerin kahramanları ise vuran, öldüren bitirimler. Ekranda buzlanan sigara insan sağlığına zararlıdır ama gözümüzün içine sokulan o silah ve şiddet görüntüleri de bir o kadar zararlıdır!

Gitgide artan şiddet olaylarını engelleyebilmenin en etkili yöntemi ise aile yapısına müdahale edebilmekten geçiyor. Ebeveynler çocuklarına kullandıkları kelimelerin, uyguladıkları davranışların, çocuğun şiddetle olan ilişkisini ne kadar besleyip beslemediğinden emin olmalılar. Bunun sorumluluğu ailelerde olduğu kadar devletin uyguladığı politikada da olmalıdır. Fakat bu politikaların güven verici olabilmesi için öncelikle polis gibi devletin kendi birimlerinin halka uyguladığı şiddetin bir an önce durdurulması gerekmektedir. Çocuğunu döven bir ebeveynin çocuğuna okuldaki arkadaşına vurmamasını tembihlemesi ne kadar başarısız olacaksa; kendi halkına kontrolsüz güç ve şiddet uygulayan bir devletin, vatandaşını şiddetten uzak tutmaya çalışması da o kadar başarısız ve hatta ironik olacaktır.




8 Nisan 2013 Pazartesi

Sorumluluk ve Seçim

Hayatımızın birçok alanında kontrolün ne kadar bizde, ne kadar dışarıda olduğunu düşünür dururuz. Kaderci bir toplumun bireyleri olarak ağzımıza yerleşmiş sözcük kalıplarımız da vardır elbet. "Allah izin verirse, kaderinde bunu da görmek varmış" gibi. Bunları her ne kadar farkında olmadan kulanıyorsak da hayatımızda olan biten olaylarda seçimlerimizin öneminin farkına varmak ve bu sorumluluğu üstlenmek varoluşsal açıdan önem taşır.

Yaşamımızdaki nihai sonuçlar çoğunlukla önemli ve uzun süreçlerin sonundaki ürünlerdir. Bu ürüne ulaşana kadar karşımıza birçok yol ve seçim olasılığı çıkar. Bunların arasından verdiğimiz kararlar da bizim sonuç dediğimiz noktayı etkiler. Sonuç, yaşanılan süreçten ne kadar bağımsız tutulursa alınan sorumluluk da o kadar az olur ve nedenler dışarıya atfedilir. Örneğin, öğretmen bir ödev veriyor ve bu ödev 3 ayrı basamaktan oluşuyor. Öğrenci bu üç basamakta da yapması gerekenleri yapmıyor, sürekli erteliyor. Teslim günü geldiğinde ise yarım yamalak bir şeyler hazırlayıp sunuyor. Sonuç: Öğrenci düşük not alıyor. Öğrencinin yorumu: Kıt notlu hoca düşük not vermiş!

Peki bu sonuca gelene kadarki süreçte öğrencinin seçimleri? Sorumlulukları?

Hayat, doğduğumuz anda bize sunulan bir yazgı değildir. Dünyaya gelmiş olmaktan ibaret birer canlıyız. Bu gelişten sonra her yaptığımız, bizim seçimlerimizin tuğlalarıdır. Bu tuğlaları birleştirerek yaşamımızın binasını inşa etmek de bizlerin elindedir.

Harekete geçmeyi zihnen baltalayan en önemli engellerden biri de bu seçenekliliğimizin farkında olmayışımızdır. Sanki yaptığımız iş, yaşadığımız yer, birlikte olduğumuz insanlar bizim kaderimizmiş gibi davranırız bazen. Aslına bakarsanız daha kolaydır böylesi.. "Ne yapalım, benim de böyle yaşamam gerekiyormuş.." der ve işin içinden sıyrılabiliriz. Nedenleri ve sorumluluğu kendimizden atıveririz hemen! Kendinize dürüst olun ve "ben neleri seçtim" sorusunu sormaya cesaret edin..

Sizler seçeneklilik ve sorumluluk hakkında adımlar attıkça, çocuğunuz da bunun farkına varacaktır. Böylece kendi varoluşunu anlamlı kılacak seçimler yapacak ve bu seçimlerinin sorumluluğunu alacaktır.

Unutmayın, hayat satranca benzer. Tahtanın başına oturduğunda herkes eşittir;  oyunun içindeki farkı, oyuncuların hamle seçimleri belirler..

Sevgiler
Cemre Soysal

26 Şubat 2013 Salı

Akran Zorbalığı Eğitimi

13 Mart Çarşamba günü Akran Zorbalığı başlıklı bir eğitimim olacak. Konuyla ilgisi olanlarla paylaşırsanız çok sevinirim..

Sevgiler
Cemre Soysal


21 Şubat 2013 Perşembe

0 - 2 Yaş Çocuklar

Çok sevdiğim bir arkadaşımın Twitter'daki mesajını okudum bugün. Çok haklı olarak yazılan, anlatılan, sunulan bunca alternatif arasında kafası karışmış, bir nevi çocuğum için bir şeyleri eksik veya yalış yapıyor olabilir miyim kaygısı yaşıyor.

Yazılarımda sıklıkla belirtmeye çalıştığım bir konu var: Mevcut düzen siz anne-babalara çocuklarınız için sürekli bir şey yapma, onlara bir şeyler verme zorunluluğunuz üzerinde duruyor. Halbuki aşırı vericilik konusunda benim ciddi çekincelerim var. Öncelikle içinizi rahatlatmalısınız ki çocukların beklediği, sizin onlara sınırsız ve eksiksiz birer "sunucu/verici/sağlayıcı" olmanız değil.

Özellikle 0-2 yaş dönemini çocukla annenin, çocukla babanın tanışma ve bundan sonraki hayatlarının nasıl geçeceği hakkında temeller attıkları bir dönemdir. Bu dönemi mümkün olduğunca güven içinde, öngörülebilir koşullarla geçirmek çocuğunuzu geleceğe en iyi ve donanımlı hazırlama şeklidir. Hayatı nihayetinde bir balık tutma macerası olarak görürsek 0-2 yaş dönemi çocuğunuzla oltanın malzemelerini araştırdığınız dönemdir. Bu dönemde malzemelerinizi iyi seçerseniz ileride yapacağınız oltanın kalitesi, kalitesine bağlı olarak tutacağı balıkların lezzeti de o denli tatmin edici olur. Elbette balığı tutup ona vermeyi aklınızdan bile geçirmediğinizi varsayıyorum :))


Bu dönem çocuğun hayatı ve çevresini tanıdığı dönemdir. Tanışma araçları ise duyuları, dolayısıyla duyu organlarıdır. Ona yeni bir şeyler öğretirken beş duyuyu mümkün olduğunca etkin kullanmanız önemlidir. Son dönemde faydalarından farklı mecralarda sıklıkla bahsedilen oyun gruplarının esas hedefi de duyuları harekete geçirerek çocuğunuzun zihinsel gelişimini arttırmaktır. Öğrenmenin önemli ögelerinden biri olan algının gelişmesini hedefleyen bu çalışmalar, çocuklarınıızın 0-2 yaş döneminde yaşantısal deneyimler kazanmasını sağlar.

Esas nokta şu ki, çocuğunuzun algısını desteklemek, zihinsel gelişimini arttırmak için oyun grupları şart mıdır? Oyun grupları çocukların haftanın belli günlerinde, belli bir saat diliminde dahil oldukları etkinlerdir. Oradan gerçek anlamda faydalanabilmek için ev içi yaşantınızda da çocuğun zihinsel gelişimini arttıracak bir ebeveynlik tutumu içinde olmanız şarttır. Bu nedenle onu oyun grubuna götürüp götürmemeyi düşünmeden önce size birkaç önerim olacak. Bunları yapmaya başlayarak algısını desteklemeye hemen şimdi başlayabilirsiniz:

  • Oturabilir hale geldikten itibaren suyun içinde oturtup suyla oynamasına izin verin.
  • Çocuğun farklı lezzetleri tatması önemlidir. Örneğin ufak parça limon verip ekşi tadını almasına izin verebilirsiniz.
  • Emekleme döneminde yürümesi için ısrarcı olmayın. unutmayın hiçbir insan hayatının sonuna kadar emeklemez. Emeklerken yaşadığı ufak zorlukları kendi başına aşması için sabırlı olun, hemen müdahale etmeyin
  • Büyük şekillerin, gerçek resimlerin olduğu kitaplar hep etrafınızda olsun
  • Sehpaya ayaklarınızı uzatın o altından geçmeye çalışsın.
  • Sert, yumuşak, tüylü, kaygan, sivri..gibi farklı yüzeylere ellemesini sağlayın.
  • Farklı çiçekler alıp koklamasına izin verin. Veya yemek yerken "hmmm mis gibi kokuyor" diyerek yemeğin tadıyla kokusu arasında ilişki kurmasına vesile olun.
  • Bastığınızda farklı sesler çıkartan kitapları birlikte okuyun.
  • Farklı müzik türlerine kulağının aşina olmasını sağlayın. Klasik müzik de dinleyin, rock da..
  • Çay bardağınız henüz soğumadan ellemesine izin verin ve o bardağa ellerken "sıcak" diyin veya buzdolabının kapağını açıp "soğuk" diyin.
Şimdilik size 10 tane öneri verdim. Siz de hayalgücünüz ve yaratıcılığınızın sınırında seçenek geliştirebilirsiniz!

Sevgiler
Cemre Soysal


11 Şubat 2013 Pazartesi

Start verildi, koşu başladı!

15 günlük yarı yıl tatilinden sonra bugün çocuklar okullarına, anneler de eski düzenlerine kavuştular. Konuştuğum birçok anne sömestr tatilinde çok yorulduklarını, her an çocukları meşgul edecek bir etkinlik bulmaya çalışmaktan helak olduklarını anlatıyor. Sezar'ın hakkı Sezar'a.. kolay iş değil yaptığınız...

Bugün birçoğu istemeyerek okula gitti, can havliyle de kendini eve atacak muhtemelen. Öncelikle onların bu durumunu biraz anlayışla karşılamanızı tavsiye ediyorum. Her pazartesi "offf işe gitmesem" diye uyandığınızı unutmayın!

Tabi ikinci dönemin başlamasıyla başlığımın da hayata geçmesi biraz eş zamanlı olacak gibi duruyor. Özellikle sınava hazırlanan bir çocuğunuz varsa temponuz bahara doğru iyice artacak. Deneme sınavları daha belirleyici olacak, puanlar daha gerçekçi öngörüler yaptıracak..
Sınava hazırlanan bir çocuğunuz yoksa bile alınan kırık notların telafisi git gide daha gerginlik yaratacak, "artık bu sınav son şansın!" demeye başlayacaksınız.

Tablo biraz iç karartıcı gözüküyor sanki. İşte tam da bu yüzden yazdım bu kadar arka arkaya.. Düşünün ki okurken bile bir kara bulut geldi yerleştiyse üstünüze, tüm bunları yaşarken kim bilir fiziken ve ruhen ne kadar yıpratacaksınız kendinizi.
Doğru zaman planlamanız ve iyi hazırlanmış bir hedefiniz varsa tüm bunları kendinizi ve çocuğunuzu yıpratmadan atlatmanız mümkün.
Hemen bu hafta çocuğunuzla beraber bu dönemin planını çıkartın. Nelerin yapılması planlanıyor, bunun için gerekli olanlar vs..
Böylelikle hem çocuğunuza plan-program yapmayı öğretirsiniz hem de olası gerginlikleri önceden kontrol altına almış olursunuz.

Çocuklara ve sizlere hedeflerinizi gerçekleştireceğiniz bir dönem dilerim

Sevgiler
Cemre Soysal

4 Şubat 2013 Pazartesi

Sizinle Uyuyabilir Miyim?

Kendi çocukluğunuzu düşünün bir an için.. Ne güzeldir öyle süzüle süzüle anne babanın odasına girip sıcacık yatağın içinde bir de onların sevgilerinin sıcaklığıyla uykuya devam etmek..

Son zamanlarda seanslarda ve arkadaş sohbetlerinde en sık sorulan sorulardan bir tanesi çocukların kaç yaşına kadar anne babayla yatması gerektiği, kendi yataklarına nasıl alıştırılacağı konusu.. O nedenle biraz bu konuyu işleyelim diye düşündüm.

İlk dönem bebeklikte anneler hem emzirdikleri için hem de uykunun arasında çocuğa müdahale etmek daha kolay olduğu için yanlarında yatırmayı tercih ediyorlar. Yanlarında derken elbette farklı bir yatak ama aynı odadan bahsediyorum. Çocuğu kendi yatağınızdan ne kadar erken çıkartırsanız o kadar iyi!
İlerleyen dönemlerde belli bir süre kendi yatağında yatırmayı deneyip sonrasında "Bir hastalandı her şey tersine döndü!" vukuatıyla ne yazık ki çocuklar anne babanın yatağına geri dönüyorlar.

Çocuğunuzun kendi yatağında yatması önemlidir. Kendinizden ayırdığınız, ona özerk bir alan bıraktığınız yer olarak da düşünebilirsiniz yatağı.

Burada en büyük hata anne babaların tutarsız ve kararsız tutumlarında ortaya çıkıyor. Örneğin birçok ebeveyn çalıştıkları için gün içinde çocuklarını göremediklerini bu nedenle hiç değilse akşam ona sarılarak uyumak için onu yanlarına aldıklarını söylüyorlar. Halbuki nasıl ki uykudayken yemek yiyemezsek uykudayken de ruhsal açlığımızı bastırmamız o denli zordur. Çocuğunuzla yeteri kadar vakit geçiremediğinizi düşünüyorsanız onu yatağınıza almak yerine yatmadan önce biraz daha fazla vakit geçirebilirsiniz.

Resim www.ouest-france.fr 'den alıntılanmıştır.

Ona artık yatağında yatması gerektiğini çünkü yatağında yatacak kadar büyüdüğünü, bu yatağın sadece anne ve babasına ait olduğunu da anlatabilirsiniz. İlk denemelerde mutlaka motivasyon arttırıcı ödüllendirmeleri tavsiye ediyorum. Örneğin:
Yatağında uyuyup uyandığın her sabah odandaki bu tabloya bir gülen yüz çizeceğiz, bunlar tam 7 tane olduğunda seninle en sevdiğin kurabiyeyi pişireceğiz.
Çocuğunuz ilk günlerde özellikle gece süresince yapacağı sürpriz (!) ziyaretlerle sizin bu konudaki ciddiyetinizi tartacaktır. Bu anlarda, sakin ve kararlı bir şekilde ona yatağına gidene kadar eşlik edebilirisiniz.
Bazı durumlarda ise kendi yatağında yatmak istemediğini çünkü yatağında yatmaktan korktuğunu söyleyebilir. O zaman, korkusunun azalması için neye ihtiyacı olduğunu sorun. Belki yanında çok sevdiği yastığı olursa her şey bir anda çözülür! Şayet korkuları devam ediyorsa, bunun bir şımarıklık olduğunu düşünmeyin ve mutlaka bir uzmandan yardım alın. Çünkü çocukların korkuları önemsenmelidir.

Yapabileceğiniz bir diğer motivasyon kaynağı ise onun çok istediği bir nevresim takımını almak olabilir. Çok sevdiği Örümcek Adam'a ya da Pamuk Prenses'e başını yaslamak hiç fena fikir değil, ne dersiniz?

Şimdi, en önemli sırrı açıklıyorum: Bütün bunları yapmadan önce mutlaka anne-baba olarak siz aranızda konuşun ve karar verin. Gerçekten beraber yatmayı isteyen kim? Siz mi, çocuğunuz mu? Eğer samimi cevap verirseniz işiniz şimdiden kolaylaştı bile..

Haydi herkes kendi yatağına!

Sevgiler
Cemre Soysal

10 Ocak 2013 Perşembe

Kar Tatilinin Ardından

İstanbul'da uzuuuun süren bir kar tatilinin ardından karın bıraktıkları hakkında bir-iki cümle yazalım..

Pazar gününden çarşamba akşamına bağlayan uzun bir tatil oldu. Bütün çocuklar bol bol televizyon izledi,  buzdolabındaki bütün yemekler tüketildi, stoklara bile geçildi bazı evlerde :)

Hal böyle olunca annelerdeki sabırlarda da kısmı tükenmeler, kopmalar yaşandı. Twitterdan ve çevremden takip ettiğim kadarıyla birçok anne şu kar dinse de çocuklar düzenlerine geri dönse dediler sık sık..
Çocukları evde oyalamak cidden zor bir iştir. Hele de tüm gün okulda oyalanmaya alışmış çocuklar için her an bir etkinlik yaratmak yaratıcılık sınırlarınızo epey zorlamış olabilir.




Bütün bunların yanı sıra umarım beraber kurabiye yapmış, süt ısıtmış, elleriniz donana, atkınızdan saçınızın arkasına karlar girinceye kadar bol bol kar topu oynamışsınızdır.
Aslında karla oynamak özellikle 0-3 yaş aralığındaki çocuklar için gelişimi destekleyen bir fırsattır.
Doğal ortamda çok nadiren karşılaştıkları bu doğa olayı, algılarını besler. Bir kar tanesinin eline düşmesi, eline düşenin şeklini görmesi, sonra elinin sıcaklığında karın eriyip suya dönüşmesi.. Çocuk için hepsi birer keşiftir.

Ayrıca kar soğuğu çocukların sağlığı için de iyidir. Açık havada yürümek vücutlarının soğukla tanışmasını sağlar, zindelik katar.

Eğer bu kar tatilinde bunları yapmadıysanız diğer kar tatilinde mutlaka yapılması gerekenler listesini şöyle özetleyebiliriz:
  • Evde "anne&çocuk kurabiyesi" yapmak
  • Beraberce bir oyun oynamak. Muhtelif kutu oyunlarının arasından seçim yapabilirsiniz
  • Sahlep yapmak
  • Kestane pişirmek
  • Kar topu oynamak
  • Kardan adam yapmak
  • Kardan adam için evden malzeme hazırlamak: zeytin, havuç ve yaratıcılığınızı kullanacağınız diğer malzemeler
  • Karda ıslanan eldivenleri evdeki kaloriferler peteklerine sıkıştırmak
Sizlerin başka tavsiyesi var mı?
Haydi bekliyorum!

Evet öneriler gelmeye başladı.. Geldikçe buraya yeni eklemeler yapacağım:
Yeşim Aytaç: "Ben kızımla pencere önüne karda yem bulamayan kuşlar için bulgur ve buğday koydum ve beraber kuşları bekledik."

Ceren Demirel: "Biz köpüklü banyo keyfi yapıp sonra da yorgan altında tünel oyunu oynadık."
Sevgiler
Cemre Soysal

2 Ocak 2013 Çarşamba

Bu Yük Fazla Geliyor!

Hayatın en zor dengelerinden biri sanırım anne babanın çocuklarından beklentilerinin dengesi. Bu dengeyi oluştururken birçok zorluk ve tehlike sizi bekliyor olabilir.
İşte bunları önceden biraz anlatmak istiyorum bugün..

Ne yapsan yetersizsin!
Bazı anne babalar -özellikle başarıyı fazlasıyla önemseyenler- çocuklarına aslında "başarılıysan varsın" mesajı verirler farkında olmadan. Onların motivasyon aracı olarak kullandıkları "çok iyi puan almalısın, en yükseğe zıplamalısın" gibi sözler çocuğun "bunları yapmazsam annem ve babam tarafından kabul göremem" algısına kapılmasına neden olabilir. Çocuğunuz sınavdan aldığı notu söylediğinde neden biraz daha fazla alamadığına dair sorduğunuz soru çocuğunuzun yaptığına değil yapamadığına odaklandığınızı gösterir.
Kendinizi onun yerine koyun. Harika bir sofra hazırlamışsınız. Beğenilecek birçok yemek var. Ama eşiniz veya çocuğunuz "neden bu sofrada ..... yok" diye soruyor. Boşluğu istediğiniz gibi doldurabilirsiniz. Bu soru sizin "demek ki yaptıklarım yetersiz" diye düşünmenize neden olacağından zevkle hazırladığınız sofranın sonunun hüsran duygusuna dönüşmesi kuvvetle muhtemeldir.

Borçlusun!
Bir insanı manevi olarak yıpratmayı hedefliyorsanız onun için ne kadar fedakarlık yaptığınızı, onun varlığının/yaptıklarının sizin hayatınızı ne kadar doğrudan etkilediğini sıklıkla tekrarlayabilirsiniz. Onun için nelerden vazgeçtiğinizi, neleri yapmak isteyip de "sırf onun için" yapmadığınızı söylemek çocuğunuzun sizin değerinizi anlamasının değil kendini size karşı borçlu hissetmesinin temelini hazırlar.

Olduğun halinle iyisin!
İşte çocuğunuzun sizden esas duymak istediği.. Onun bulunduğu durumdan, fiziksel görüntüsünden, sosyal şartlarından tatmin olan ve bunlardan zevk almayı becerebilen bir birey olmasını istiyorsanız öncelikle çocuğunuza vermeniz gereken mesaj olduğu haliyle iyi ve sizin için sevilmeye değer olduğudur.

Çocuğunuzun yanlışları ve eksiklerini söylerken sözcüklerinize dikkat etmelisiniz. Onlardan sürekli kendilerini düzeltmelerini istemek taşıyamayacakları yüklerin altına sokmaktır.
Yakaladığınız olumlu davranışlarını övün..
Böylece kendi öz değerlendirmesini yaparken de sadece yapamadıklarına/olumsuzluklara odaklanmamayı öğretmiş olursunuz..

Sevgiler
Cemre Soysal